En Sanalından Röportaj :)
Malum pandemi sonrası çocuklarımız yüzyüze eğitime geçiyor. Bu süreci ve sürecin farklı sınıfsal yansımalarını ve katmanlarını bir uzmanla görüşelim istedik. En sanalından ,sosyal mesafemizi koruyarak gerçekleştirdiğimiz röpörtajın baş kahramanı Konuğumuz Umay Aktaş Salman.
Gazeteciliğe 2002 yılında Radikal Gazetesi İstihbarat Servisi’nde muhabir olarak başlayan Aktaş eğitim alanında uzmanlaştı. 11 yıl Radikal Gazetesi’nde muhabirlik ve editörlük yapan ve 2014 yılında muhabir olarak Al Jazeera Türk’ün kadrosuna katılan Aktaş; eğitim sistemine ve sorunlarına dair pek çok haber, röportaj, dosya ve yazı dizisi hazırladı. Eğitimin yanı sıra kadın ve çocuk haklarıyla ilgili pek çok habere de imza attı. 2016 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başarı Ödülü aldı. Çalışmalarına Eğitim Reformu Girişimi’nde (ERG) araştırmacı olarak devam ediyor. Ayrıca Gazete Pencere’de köşe yazıyor. IPS İletişim Vakfı Yayınları tarafından dijital kitap olarak hazırlanan Haberde Çocuk/Çocuk Odaklı Habercilik El kitabı’nın yazarı.
Natali Yares: Pandemi sonrası eğitimle ilgili ne düşünüyorsun? Okul çocuk için sadece ders öğrenmek için gittiği bir yer değil. Sosyalleştiği, beşeri ilişkilerini de geliştirdiği bir alan. Geçtiğimiz yıl yarım bir eğitim aldıklarını söyleyebilir miyiz?
Umay Aktaş Salman: Salgın hayatın her alanını olduğu gibi eğitimi de önemli ölçüde etkiledi. Salgın başladığında ülkelerin eğitime yönelik uyguladığı ortak politika okulların kapatılması yönündeydi. UNICEF’in verilerine göre, dünya genelinde okul öncesinden ortaöğretime kadar tüm kademelerde toplam 214 milyon öğrenci normal şartlarda alacakları yüz yüze eğitim süresinin neredeyse yüzde 75’inden mahrum kaldı. Ayrıca, 100 milyonu aşkın öğretmen ve okul personeli de bu süreçten etkilendi. Okulların kapatıldığı tarihler, kapalı kalacağı süre ve uygulanan uzaktan eğitim yöntemlerine dair kararlar ise ülkeler arasında farklılık gösterdi. Salgının başladığı 2019-20 eğitim-öğretim yılının ikinci yarısında 159 ülkede okullar tamamen kapalıydı. 2020-21 eğitim-öğretim yılında ise okullar dünya genelinde daha uzun süre açık kaldı ve okulların tamamen açık olduğu ülke sayısı artarak 104’e kadar çıkarken, okulların tamamen kapandığı ülke sayısı 40’a indi. Bu süreçte Türkiye, Meksika’dan sonra OECD ülkeleri arasında okullarını en uzun süre kapalı tutan ikinci ülke oldu. OECD üyeleri arasında okulları en uzun süre açık tutan ülkeler ise ABD ve Avustralya oldu.
Covid-19 salgını okulun çocukların sosyal duygusal gelişimindeki önemini de hatırlattı.Okulun çocuk koruma sisteminin çok önemli bir parçası olduğunu da gösterdi. Beslenmeden, sağlık takibine, ihmal ve istismarın tespit edilmesinden,müdahalesine kadar pek çok açıdan, okulun önemli bir rolü var. Bu rolü yerine getirebilmesi konusunda eksikler olsa da eğitimin uzaktan yapılması yine de okulun üstlendiği pek çok rolün zayıflaması anlamına geldi.
Zaten haklarına erişimde çeşitli zorluklar yaşayan çocuklar, salgınla birlikte derinleşen eşitsizliklerden en çok etkilenenler oldu. Çocuklar okuldan uzak geçirdikleri 1,5 yılda hem akademik hem de sosyal duygusal açıdan çeşitli kayıplar yaşadılar. Farklı ülkelerde yapılan araştırmalar da özellikle çocukların temel akademik becerilerinde kayıplar yaşandığını gösteriyor. Türkiye’de kamuoyuyla paylaşılan salgından kaynaklı öğrenme kayıplarıyla ilgili ayrıntılı bir araştırma henüz yok. Öte yandan çocukların salgın dönemindeki kayıplarının akademik becerilerle sınırlı olmadığını unutmamak gerekiyor. Evde kapalı kalınan sürenin uzunluğu, fiziksel aktivitelerinin sınırlanması, akranlarıyla etkileşimlerinin azalması ve ekranda geçirilen sürenin uzaması çocukların fiziksel ve sosyal-duygusal iyi olma hâlini olumsuz etkiledi.
Natali Yares: Altyapı desteği olmayan yerlerde; kırsalda ve gelir seviyesi düşük semtlerde uzaktan eğitime katılamayan çok çocuk oldu.Bu konuda yaptığın çalışmalarda karşına çıkan tablo tam olarak nasıl?
Umay Aktaş Salman: Türkiye’de okullar arasındak imkân ve başarı farklılıkları var. Fırsat eşitsizliği Türkiye’de sadece bölgeler arasında değil, aynı ildeki hatta aynı ilçedeki okullar arasında da yaşanıyor. Sınıf mevcudu, öğretmen kadrosu, fiziksel ve çevresel koşullar açısından okullar arasında farklılıklar var. Uzaktan eğitimle birlikte okullardaki bu farklılıkların yerine evler arasındaki imkân farklılıkları ön plana çıktı. Her evin nüfusu, imkânları, ebeveynlerin eğitim ve çalışma durumu, sosyoekonomik alt yapısındaki farklılıklara göre salgının çocuklar üzerinde yarattığı psikolojik, ekonomik ve akademik etkiler de farklılaşıyor. Saha çalışmalarında da uzaktan eğitime erişmek için gerekli aracı olmayan çocukların yanı sıra uzaktan eğitime erişse bile onu yeteri kadar destekeleyecek ev ortamı ya da ebeveyni olmayan öğrencilerin uzaktan eğitimden verim alamadığını açıkça gördüm. Okul olmadığı için, çalışmak zorunda kalan öğrenciler oldu. Bir telefonu sırayla kullanıp derslerini takip etmeye çalışan kardeşler, kalabalık ailelerde televizyondan EBA TV’yi ailelerde kendisine öncelik verilirse takip edebilen çocuklar oldu.
Salgından önce okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede okullulaşma oranlarında artış görülüyordu. Ancak Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG)raporlarında da ortaya koyduğu gibi yaşa göre okullulaşma oranlarına bakıldığında 15 yaştan sonra okullulaşma oranı yüzde 90’ın altındaydı. 2019 verilerine göre de, okul çağındaki (6-17 yaş) yaklaşık 731 bin 435 çocuk eğitimin dışındaydı.
Uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte eğitime erişim sorunlarının arttığını söylemek mümkün. Salgın öncesinde yüz yüze eğitime erişemeyen çocuklara internet, bilgisayar, tablet, televizyon gibi araçları ya da elverişli bir ev ortamları olmadığı için uzaktan eğitime erişemeyen yeni çocuklar eklendi. Mevsimlik gezici tarım işçisi ailelerin çocukları, mülteci çocuklar, yoksul çocuklar, Roman çocuklar, kız çocuklar, özel gereksinimli çocuklar salgından daha çok etkilenen kırılgan gruplardan bazıları. Bu gruplardaki çocukların okullar açıldığında eğitime devam etmeme riskleri de diğerlerinden daha fazla. Okul dışına itilen tüm çocuklar için okula dönüş takip sisteminin oluşturulması ve çocukların okula dönmesinin sağlanması çok önemli.
Natali Yares: Pandemi sürecinde köy ve şehirdeki imkanlar farklılaşırken bir de bu yıl bazı çocuklarımız sel ve yangın felaketlerini de yaşadı. Eğitimin yanı sıra psikolojik iyileşmelerine katkı sağlayıcı şeyler neler olabilir?
Umay Aktaş Salman: Öncelikle ERG Eğitim İzleme Rapuru: Eğitim Ortamları’nda da vurguladığımız gibi COVID-19 salgını, yerküreyi bekleyen iklim krizi gibi başka tehditlere karşı da eğitim sistemlerinin ne kadar kırılgan olduğunu, hazırlıksız olunduğunu hatırlattı. Araştırmalar salgın, afetler ve iklim krizinin öngörülen etkileri ve sonuçlarının birbirinden ayrı süreçler olmadığını, aynı küresel ekolojik yıkımın farklı yansımaları olduğuna işaret ediyor. Türkiye coğrafi olarak farklı afet tehditlerini aynı anda bünyesinde barındırıyor. Bu tehditlere iklim değişiminin hızlanmasıyla birlikte karşılaşılacak yeni afetler de eklenebileneceği belirtiliyor. Buna karşın ise eğitim politikalarının afetleri ve iklim krizini içermekten uzak. Okulların kapandığı salgın ve afet gibi durumlarda, ilgili politikalar, eğitimin devamlılığının sağlanmasının yanı sıra psikososyal desteklere erişim, çocuk koruma, hareket, oyun ve sosyalleşme gibi eğitimin hak temelli diğer nitelikleri de düşünülerek kurgulanmalı.
Öte yandan okula dönüşte tüm çocukların nitelikli telafi programlarından yararlanması, psikolojik sağlamlıklarının güçlenmesi için programlar geliştirilmesi ve bu programların çocukların farklı ihtiyaçları göz önünde bulundurularak tasarlanması gerekiyor. Tüm çocukların eğitim hakkının, kriz dönemleri dahil her koşulda korunması gerekiyor. Bu da, kriz dönemlerinde eğitim politikalarına daha çok öncelik verilmesini gerektiriyor.Bir de öğrenciler gibi öğretmenler de, uzaktan eğitim sürecindençok çeşitli açılardan etkilendiler. Yeni eğitim yılında da öğretmenlerden, öğrenme ortamlarının güvenli olması, telafi eğitimi sürecinin tüm öğrencileri kapsaması, psikososyal destek programlarının hayata geçirilmesi gibi pek çok çalışmayı yürütmeleri bekleniyor. Bu süreçte öğretmenlerin de psikolojik ve sosyal-duygusal iyi olma hâline önem verilmesi, öğretmenlerin yeni çalışma koşullarına uyum sağlayabilmeleri için desteklenmeleri gerekiyor. Öğretmenin iyi olma hali öğrencinin iyi olma halini de etkiliyor.
Natali Yares: Yaptığın bir diğer araştırmada eğitimle ilgili mevsimlik tarım işçi çocuklarının yaşadığı zorluklara da değinmiştin. Bir de o perspektifi bizle paylaşırmısın?
Umay Aktaş Salman: Yukarıda da söylediğim gibi mevsimlik gezici tarım işçisi ailelerin çocukları salgından daha çok etkilenen kırılgan gruplardan. Derin yoksulluk içinde olan mevsimlik gezici tarım işçilerinin yaşam koşulları çocuklarının okula erişimini ve devamı zorlaştırırken, barınma, beslenme, sağlık konusundaki yetersizlikler içinde ailenin gündemi eğitimden önce hayatta kalmak oluyor. Kimi çocuklar ailelerinin çalışmak için göç ettiği illerde eğitimden kopuyor, kimi bulunduğu yerdeki eğitim kurumuna nakil olup taşımalı eğitimle okula devam ediyor. Normal şartlarda da eğitim yılı bitmeden okullarından ayrılan,ailelerinin göç ettiği illere giden, eğitim yılı açıldıktan aylar sonra okullarına dönen mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocukları salgın başlayıp uzaktan eğitime geçildiğinde eğitimden daha da erken ayrılmış oldu. Çadır koşullarındaki yaşam mücadelerinde çocukların uzaktan eğitime ulaşmaları çok zordu. Salgının başında 2019 yılında Adana’dan ailelerle yaptığım görüşmelerde “Okul olmaması bahane oldu çocuklar tarlada” diyen, uzaktan eğitime erişim için araçlarının olmadığını söyleyen, ebeveynler tarlaya gittklerinde de özellikle kız çocuklarının çadırda kardeşlerine baktığını, ev işi yaptığını, televizyondan da uzaktan eğitimi takip edemediklerini anlatan aileler vardı. Milli Eğitim Bakanlığı konuyla ilgiliçeşitli çalışmalar yaptı. Kaynak kitaplar dağıtıldığını açıkladı. Özellikle mevsimlik gezici tarm işçilerinin yoğun olduğu 11 ilde bu yaz telafi eğitimi için mobil okullar kurulduğunu açıkladı. Eğitim yılı yüz yüze başlarken, okula erişimleri ve devamları noktasında mevcut düzende de yetersiz olan denetim ve izleme mekanizmalarının önemi şimdi daha da artıyor.
Natali Yares: Koronavirüsün yeni eğitim yılına etkileriyle ilgili öngörülerini ve ebeveynlere vereceğin bir kaç tavsiye rica edebilirmiyiz?
Umay Aktaş Salman: Şunu söylemek isterim, çocukların pek çok temel hakkının yaşama geçmesi için okulların açık kalabilmesi gerekiyor. Bu noktada kamu politikaları, alınacak önemler, uygulamalar çok önemli. Aynı zamanda bu konudaki toplumsal duyarlılıkta önemli. Okula dönüldüğünde okulların derslik sayısı, ikili ya da tam gün eğitim yapma durumu ve sınıf mevcudu gibi faktörler alınacak önlemleri ve mesafe kurallarını dolayısıyla okulların açık kalabilme durumlarını da etkileyecek.Tüm okulların açık kalabilmesi için okullara ayrılan ayni ve maddi kaynakların artırılması, dezavantajlı okulların desteklenmesi gerekiyor. Kişisel olarak, hem de bir ebeveyn olarak şunu söyleyebilirim; 1,5 yıl sonra çocuklar ne akademik ne de sosyal duygusal olarak kaldıkları yerden okula dönmüyor. Bunu hatırlamanın, çocukları desteklemenin ve buna göre yaklaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan okul, öğretmen ve veli işbirliğinin önemi salgın sırasında daha görünür oldu. Yeni eğitim yılında da bu işbirliği sorunların üstesinden gelmede önemli bir role sahip.