Çocuklarımızı Nasıl Sevmeliyiz?
Çocuk ve anne babası arasındaki iletişim doğumla birlikte başlar. Bu dönemde anne-baba ile çocuğun iletişimi önce sözel olmayan iletişim şeklinde görülür. Bebekler konuşmaya başlamadan önce, vücut hareketleri ve yüz ifadeleri ile onaylanma, sevgi, öfke ve tehlike gibi temel duygusal temaları anlarlar ve bu durumlara göre iletişimde bulunurlar. Yaş büyüdükçe iletişim sesler ve sözcüklerle devam eder. Erken çocukluk dönemindeki çocuklar, nasıl iletişim kuracaklarını öncelikle anne-babalarını izleyerek öğrenirler ve sonuçları gözlemleyerek davranışta bulunurlar. Dolayısıyla anne-babaların bilmeleri gereken şey ağızlarını her açtıklarında farkında olarak veya olmayarak çocuklarına bir şey öğretiyor olduklarıdır. Çocuğun yanında birbirleriyle veya başka birileriyle konuşurken, dünyada olup bitenlerle ilgili yorumlar yaparken, birisine kızarken ya da dalga geçerken çocuk anne ve babasından gelen tüm sinyalleri almaktadır. Anne babanın kullandığı konuşma şekli, ona nasıl seslendiği, davranışları ve inanç sistemleri çocuğun beyninde bilinçdışında depolanmakta ve en çok tekrarlananlar çocuklar tarafından bilinçsizce seçilip ve kullanılmaktadır.
Çocuklarımıza sevgimizi gösterirken sınır koymanın önemi:
Çocuk yetiştirirken en zor şeyin iletişimolduğunu bilinçli ebeveynlerin hepsi bilir. Eskiden anne baba otoritesi altında pasifize edilen bir nesil yetişirken, şimdi de eşitlik, sevgi adına sözlü ve sözsüz iletişimde yapılan hatalar yüzünden anne babanın yetişkin konumunu görmezden gelen bir nesil oluştu. Ki bu durum günümüz çocuklarının kurallar karşısındaki direncinin en önemli sebeplerindendir. Eskiden anneliğin çocuk doğunca otomatik başlayan bir süreç olduğuna inanılırken artık bilimsel bilgiler, kitaplar, eğitimler, ebeveynler arası rekabet nedeniyle ebeveynlik de şimdiye kadar görülmemiş bir şekle evrildi. Bizden önceki nesillerde yetişkin ihtiyacına odaklı yaşam şekli artık “çocukerkillik” diyebileceğimiz çocuk merkezli bir hale dönüştü. Ebeveynler, “Çocuğum bana güvenmezse, çocuğumla olan ilişkim zarar görürse, çocuğumun psikolojisi bozulursa, çocuğum benden nefret ederse, çocuğum artık beni sevmezse!!!” kaygılarıyla kural koymaktan çekinir hale geldi. Halbuki henüz doğru ve yanlışı yorumlama yetisi kısıtlı olan çocuklar için her isteğinin kabul olması ve dünyanın en özel insanı gibi davranılmasının gerçeklik algılarını bozduğu bir gerçektir. İstediği her şey anne babası tarafından anında karşılandığı takdirde çocuk daha fazlası için hemen anne babasının karşısına çıkacak, ağlayacak, bağıracak ve makul olmayan isteğinin gerçekleşmesi için benmerkezci bir yapıya bürünecektir. Daha da kötüsü her şey hayatı boyunca kendi istediği şekilde olacak zannedip okulda ve sonraki hayatında zorluklar, hayal kırıklıkları yaşayacak ve bu durum da uyum ve davranış sorunlarının görülme sıklığını ciddi şekilde arttıracaktır.Bu nedenle kural koymak ve sınır belirlemenin amacının çocuk üzerinde bir hâkimiyet kurmak değil; ona bir düzen sağlamak, onu korumak ve zaman zaman bir çerçeve oluşturmak olduğu unutulmamalıdır. Sınır koymak, çocuğu üzmek değil onun dış dünyaya adaptasyonunu kolaylaştırmak için gerekli olup, çocuğa güvende olduğunu hissettirecek, sosyal becerilerini ve uyumunu arttıracak, sorumluluk duygusunu geliştirerek aile ilişkilerini yeniden düzenleyecektir.
Çocuklara sevgimizi gösterirken hitap şekillerinin önemi:
Karakter gelişimine fayda sağlayacak sınır koymak kadar önemli olan bir diğer konu ise anne babaların çocuklarına olan hitap şekilleridir.Çocuklar için “akıllı”, “yakışıklı”, “güzel” gibi sıfatlar kullanmak ne kadar doğru? Onu çok sevdiğimizi göstermek adına “aşkım”, “aslanım”, “prensesim” demek ne kadar anlamlı? Anne babaların çocuklarına duyduğu hisler o kadar güçlü ki onlara seslenirken sadece isimlerini kullanmak çoğu zaman yetersiz geliyor. “Canım, bir tanem, yavrum, hayatım, prensesim, aslanım, aşkım” derken duygu o kadar yükseliyor ki onlara kendi anne ve babalarına hitap eder gibi ‘annecim’, ‘babacım’ bile diyebiliyorlar. Çocuğa hissettirilen duygular kelimelerden daha önemli elbette, ama bu kelimelerin önemsiz olduğu anlamına da gelmiyor.
Çocuğa hitap şekli onun psikolojisini olumsuz etkileyebiliyor
Çocuklar hitap kelimelerini 4 yaşından itibaren fark etmeye başlıyorlar. İlk fark ettikleri de kelimelerin doğruluğu oluyor. Kelimelerin gerçek anlamını fark ettiklerinde yani örneğin kendisinin annesinin ya da babasının “aşkı” olamayacağını, aşk ve sevgililik kavramlarının karşı cinsle ilgili olduğunu öğrendiğinde çocuğun psikolojisine bir tür “şımarma” şeklinde yansıyarak çocukta narsistik-kendini üstün gören bir bakış açısı yaratabiliyor. Bu durum öncelikle ilk okul deneyimlerinde akranları ile sosyalleşirken, daha sonraki yıllarda ise partnerleri ile olan ilişkilerinde karşılarına bir problem olarak çıkabiliyor. Öyle ki partnerlerinden bu etiketleri duyana kadar bu davranışları abartılı bir biçimde sergileyebilir, duyamadığında hayal kırıklığına uğrayabilirler. Bu sebeple çocuklara aşkım, hayatım, anneciğim gibi ifadeler kullanmak yerine Efeciğim, Elifciğim gibi isimleriyle hitap etmek aidiyet duygusunu daha çok pekiştirecektir. Çocuk ailenin parçası olduğunu, onların üzerinden varlığının önemli olduğunu hissederek sevginin sözlerle de ifade edileceğini erken yaşta öğrenecek ve ileride kendi hayatlarında da sevgiyi sözcüklere daha rahat dökebilecektir.
İyi anne baba olmak çocuğu sevgiye boğmak mıdır?
Anne baba olmakla birlikte insanlar bir dönüşüm yaşarlar. Sadece insan olduklarını unutarak bir görev ve rol üstlenmeye başlarlar. Ebeveynliğin kutsal topraklarına girerek, üzerlerine ebeveynlik örtüsünü almak zorunda olduklarını hissederler. Birdenbire Ahmet ve Ayşe iken Efe’nin babası, Elif’in annesi rolünü sergilerler. Bu şekilde iyi birer anne baba olduklarını düşünürler. Ancak iyi anne babalık; kendini çocuğa adamak, her dediğini anında yapmak, çocuğu sevgiye boğmak, hep size bağımlı kılmak, biz arkadaşız demek değildir. İyi anne-babalık ayakları üzerinde durabilen yaşına uygun sorumlulukları yerine getirebilen çocuklar yetiştirebilmektir. Şunu unutmamalıyız ki, çocuklarımızın başına taktığımız kraliyet tacını onların başından alıp kendi başımıza taktığımız anda iyi anne baba olmuş olacağız.
Cici doktorum diyor ki!
Çocukları severek boğmayın.