Paul Klee, Renklerle Barışan Ressam
Bir müzik öğretmeni ve şarkıcının oğlu olan Paul Klee, 1879’da İsviçre’de doğduğunda ailesinin izinden gitti ve daha yedi yaşındayken keman çalmayı öğrendi. 11 yaşında Bern Müzik akademisinde çalmaya başladı. Müziğe yatkınlığına rağmen hayali bambaşkaydı. Kendini ve yaratıcılığını ifade edebilmek için bir şey yapmalıydı ve Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim yapmaya başladı.
Uzun yıllar renkleri kullanmaktan korktu. Siyah beyaz çizimlerinden oluşan ‘İcatlar’ isimli ilk sergisini 1903’de yaptı. Birlikte öğretmenlik yaptığı Rus ressam Wassily Kandinsky ile modern sanat teknikleri ve kübizmden ilham almaya başladı ama renklerle ilişki kurma konusunda her zamankinden daha çaresizdi.
Ancak 1914’te Tunus’u ziyaret edene kadar renklerle yıldızı barışamayacaktı. Tunus gezisi müzik notalarını temsil ettiği düşünülen dikdörtgenlerden oluşan ‘’Kairouan’’ tablolarında ahenksiz renkler ve ahenkli tonlar adeta bir melodiyi haykırıyordu.
Kairouan, 1914. – Paul Klee
Paul Klee, Tunus’ta Kırmızı ve Sarı Evler
Klee, 1916’da askere çağrıldığında, uçakların boyanmasına yardım etmek bahanesi ile ön cepheden kaçmayı başardı. Sanatla ilişkisi devam ediyordu ama savaş, kâğıdın kolayca bulunabilen bir malzeme olmadığı anlamına geliyordu ve Klee, tuval olarak keten kullanmak zorunda kaldı. Lechauen’de yaptığı yürüyüşlerde, boyamak için nehir taşları topladı. Savaş boyunca hava alanındaki günlük yaşam, uçmak, savaş, cennet ve iki yüzlü dünyayı resmetti. Sanatçıya göre savaş zamanlarında tek uygun görsel dil soyutlamaydı. Onun için dik bir şekilde yükselen zikzak çizgiler uçakları, oklar korkuyu, yıkımı ve hatta ölümü simgeliyordu.
1933’te Klee kendini iyi hissetmiyordu, yutkunmak onun için bir eziyet olmuştu. 1935’te yorgunluk, deri döküntüsü, yutma güçlüğü, nefes darlığı ve el eklemlerinde ağrı ile skleroderma tanısı aldı. Dalgalanan sağlığı ve ruh hali sanatını etkiliyordu; üretkenliği azaldı ve parmakları hastalıktan o kadar etkilendi ki neredeyse hiç resim yapamıyordu. Hasta hissettiğinde daha az ve daha kasvetli resimler yapıyordu. Istırabı fotoğraflara yansıyor, renklerle arası yeniden bozuluyordu. Daha basit, daha az renkli ve daha kalın çizgilerin hâkim olduğu resimler yapıyordu.
Schützen
Her şeye rağmen 1939’a kadar 1200’den fazla resim yaptı. Paul Klee’nin sağlığı 1940’ın başında daha da kötüleşti, skleroderma hastalığı ile yedi yıl savaştıktan sonra 1940 Haziran’ının sonunda Locarno-Muralto’da öldü. Ölümünden altı gün sonra, doğduğu yer olmasına rağmen ülkede hiç kabul edilmediği için İsviçre vatandaşlığına layık görüldü. Birçoğu San Francisco Modern Sanat Müzesi’nde sergilenen 9000’den fazla sanat eseri bıraktı.
Skleroderma hastalığını belki de en iyi ifade eden resim ‘’Tod und Feuer’’ (ölüm ve ateş); yaklaşan ölümünü tasvir eden bir portreydi. Ölümünden hemen önce bitirdiği resimde ağız T harfi şeklinde, sağ göz O, sol göz ve burun birlikte D harfini oluşturuyordu. Baştan çıkan kırmızı alevler hastalığın yakıcı özelliklerini, altındaki gri alan belki de umutsuzluğu ve vazgeçişi temsil ediyordu.
Klee ‘’Insula dulcamara’’ da kendini resmediyordu. P harfinin solgun yüzü, kötü sağlığını ve ölüme yakın olmasını, kırmızı noktalar, Solanum dulcamara (ölümcül itüzümü) bitkisinin meyvelerini temsil ediyordu.
İsviçre Caz Orkestrası, ölümüne kadar İsviçre vatandaşlığı kabul edilmeyen Klee’nin ‘’Tod und Feuer’’ ını notalara döktü. 2007 yılında çıkartıkları albümlerinin tamamını Klee’nin tablolarından esinlenmişlerdi; Rosenwind, Übermut, Büste eines Kindes, Ad Parnassum, Der Seiltänzer, Paukenspieler ve Individualisierte Höhenmessung der Lagen…
Klee’nin dokunaklı öyküsüne neden olan skleroderma hastalığı ilk olarak 1753’te Napoli’den Carlo Curzio tarafından tanımlanmıştı. Bartolome Esteban Murillo’nun 1680 tarihli Başmelek Raphael tablosunda tasvir edilen Piskopos Francisco Domonte’de skleroderma ve hatta sistemik skleroz olduğu öne sürülmüştü. Rembrandt’ın 1631 tarihli Bir Alimin Portresi’ne yakından bakınca da; burnu sıkışmış, ağzı gergin, yüzü elmacık kemiklerinden solgun; elleri şiş ve sağ baş parmağındaki eklemler belirgin şekilde şişmiş. Onda da skleroderma var mıydı?
‘Şimdi ve burada kapana kısılmış olamam. Doğmamışlarla olduğu kadar ölülerle de arkadaşlık ediyorum. Yaratılışın kalbine her zamankinden biraz daha yakın. Ama yeterince yakın değil.’ Klee
Insula dulcamara’da bir kesit
Insula dulcamara
Tod und Feuer