Gebelik ve İnsülin Direnci

Gebelik pek çok metabolik, biyokimyasal, fizyolojik, hematolojik ve immünolojik değişikliği beraberinde getirir. Miada ermiş bir gebelikte olumsuz bir komplikasyon gelişmediği takdirde, bu değişikliklerin tümü geri dönüşebilir değişikliklerdir.

Gebelik pek çok metabolik, biyokimyasal, fizyolojik, hematolojik ve immünolojik değişikliği  beraberinde getirir. Miada ermiş bir gebelikte olumsuz bir komplikasyon gelişmediği takdirde, bu değişikliklerin tümü geri dönüşebilir değişikliklerdir. 

Gebelikte metabolik olarak görülen en önemli değişikliklerden biri artmış insülin direncidir.

İnsülin direnci: Normal dolaşımdaki insuline karaciğer, yağ dokusu ve kas dokusunun yanıt verme kapasitesindeki azalma olarak tanımlanır.  Sağlıklı kadınların gebeliklerinde bile bir miktar insülin direnci söz konusudur. 

Genel olarak gebe kadınlar normal popülasyona göre günlük 300 kcal daha fazla enerji alımına ihtiyaç duyarlar. Anne adayındaki fizyolojik olarak artmış insülin direnci enerji ihtiyacı için karbonhidratlar yerine yağların kullanımını sağlar.  Bu durumda karbonhidratlar da gelişen bebek için ayrılmış olur.  Böylece hızla büyüyen fetus için, anne adayı doğal olarak bir fizyolojik adaptasyon mekanizması oluşturarak, yeterli karbonhidrat ve enerji akışını sağlamış olur.

Hamile kadınlarda serum kan şekeri düzeylerinde de birçok değişiklik olur. Açlık kan şekeri düzeyi düşüş gösterirken, yemek sonrası tokluk kan şekeri düzeyi ve insülin salgılanması artar.

Gebelikte fizyolojik olarak artmış insülin direnci bebeğe ne sağlar?

Vücuttaki tüm dokularda gelişen artmış insülin direncinin amacı bebeği besleyen en önemli organ olan plasenta dışındaki dokuların glukoz kullanımını azaltmaktır. Tüm bu değişikliklerin aslında tek bir  amacı vardır:  Yemek sonrası kandaki glukoz düzeyini uzun süre yüksek tutmak ve hızla büyümeye çalışan bebeğin ihtiyaçlarını karşılamaktır.

Gebelikte açlık kan şekeri düzeyleri normal kadınlara göre daha düşüktür.

Bu sebeple gebe kadınlar aç kaldıklarında kan şekerleri hızla düşer. Bu durumda enerji kaynağı olarak yağ asitleri kullanılır. Kullanılan bu yağ asitleri kana karışır, parçalanmasıyla oluşan keton cisimcikleri de  kanda ve idrarda görülebilir. Özellikle, gebelikte aşırı bulantı-kusma yaşayan hastalar, gıda alamadıkları için, bu yağ asiti mekanizması devreye girer. İdrar tahlilinde keton cisimciklerinin varlığı annenin metabolik dengesinin bozulduğunun ve yoğun açlığın göstergesidir. Yapılan çalışmalarda keton cisimciklerinin gelişen fetus için toksik olabileceği belirtilmiştir. Bu nedenlerle yoğun açlık ve bulantı-kusma durumlarında gebe acil sıvı ve elektrolit desteğiyle tedavi edilmelidir.

Hamilelikte son 3 aylık periyoda gelindiğinde  insülin direnci neredeyse 2 kat artar. 

Bu artış, büyüyen fetus ve plasenta hacmiyle ilgili olarak artmış olan östrojen, progesteron ve insan plasental laktojen (hPL) hormonları ile ilgilidir.  Plasenta tarafından salgılanan başka bir hormon olan plasental büyüme hormonu (hPGH) da diyabetojenik yani kan şekerini artırıcı etkilere sahiptir. İnsülin ve ilişkili olan tüm bu büyüme faktörleri enerji metabolizması, hücre çoğalması, doku gelişimi ve farklılaşması için gereklidir. Bu durumda hamileliğin doğası gereği fizyolojik bir diyabetojenik ortama zemin hazırladığını söylemek mümkündür.

Tüm Gebelere 24-28 haftalar arasında glukoz tolerans testi yapılmalıdır.

Gebelerde artmış plasenta hacmiyle birlikte 24. haftadan itibaren %2-3 oranında gebeliğe bağlı diyabet hastalığı oluşabilir. Gebelik diyabetinin tanısını koymak bu sebeple önemlidir ve tüm gebeler 24-28. haftalar arasında oral glukoz tolerans testi (şeker yükleme testi) ile taranmalıdır. Test, 8 saat açlık gerektirmesi dışında kolay bir testtir. Çünkü tüm hamile kadınların bildiği gibi, bu dönemde açlık hissi güçlü bir şekilde ve sık sık gelir.  Onun dışında içilen sıvının içeriğindeki 75 gr şekerin bebeğe ya da anneye bir zararı yoktur.

Gebelik diyabeti olan annelerin ileri yaşlarda Tip 2 Diyabet olma olasılığı fazladır.

Diyetle kontrol edilebilen ve normal kan şekeri düzeyleri ile seyreden ya da kontrol edilemeyip insülin kullanımı gerektirebilecek olan gebelik diyabeti, doğumdan sonra plasentanın ayrılmasıyla birlikte dramatik olarak düzelir. Fakat bu kadınların ilerleyen dönemde tip 2 diyabet adayı olma olasılıkları diğer popülasyona göre daha fazladır.

Dengeli ve programlı bir diyet ve sağlıklı kilo alımı, hem annenin hem de büyüyen bebeğinin sağlığı için oldukça önemlidir. Artmış insülin direncini kontrol altında tutabilmek ve diyabet riskini minimale indirmek için sık aralıklarla ve küçük porsiyonlarla, düşük glisemik indeksli yiyeceklerle beslenmek en doğrusu olacaktır.

Cicidoktorum diyor ki…

Sağlıklı bir bebek sahibi olmak için sağlıklı bir gebelik süreci geçirmek gerekir.
Gebelikte doktor kontrolünüzü aksatmayın.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Start typing and press Enter to search