Yalgın Yeter
Tiyatrocu bir ailenin ilk çocuğuyum. Tiyatro hayatımın çok özel bir yerinde. Küçüklüğümde kulislerde ödev yaptım ve tiyatro salonlarında uyudum. Bundan 5 sene kadar önce eskrim ile tanıştım ve o da hayatımın çok önemli bir kısmına yerleşti. Ülkemizi yurt dışında bir sürü kez temsil edip dereceler kazandım. Aynı zamanda seslendirme sanatçısıyım.
Öncelikle kendini bize tanıtır mısın?
Tabiki. Ben Yalgın Yeter 30 Kasım 2005 doğumluyum. Pera Güzel Sanatlar Lisesi Lise 2. sınıf öğrencisiyim. Tiyatrocu bir ailenin ilk çocuğuyum. Tiyatro hayatımın çok özel bir yerinde. Küçüklüğümde kulislerde ödev yaptım ve tiyatro salonlarında uyudum. Bundan 5 sene kadar önce eskrim ile tanıştım ve o da hayatımın çok önemli bir kısmına yerleşti. Ülkemizi yurt dışında bir sürü kez temsil edip dereceler kazandım. Aynı zamanda seslendirme sanatçısıyım.
Tiyatroyla nasıl ve ne zaman tanıştın?
Tiyatroyla bundan 10 sene belki daha uzun zaman önce ailemin Tiyatro Karnaval adındaki sahnesinde tanışma fırsatı buldum. İlkokuldayken müdür sınıfımıza girer beni yanına çağırır ve annemin telefonda olduğunu söylerdi. Annem de oyunları olduğu günler tiyatroya gelmemi isterdi. Bundan dolayı ben farklı servislere biner, tiyatroya gider, kulislerde ödevlerimi yapar ve daha sonra izin koparabilirsem ailemin oyunlarını izler; koparamazsam koltuklarda uyurdum. Hayatım hep diğer arkadaşlarımdan farklı oldu. Herkes eve gider ve aileleri sabah 8 akşam 5 şeklinde çalışırdı ama ben farklıydım. Bir gün o tiyatro bir gün şu tiyatro gezdim ama hiçbir zaman bundan mutsuzluk duymadım. Hayat küçükken benim için çok keyif vericiydi hala da öyle : )
İlk sahnen ve ilk rolün neydi?
Profesyonel olarak ilk oyunumu 7-8 yaşlarında ailemin tiyatrosunda oynadım. Tiyatro Karnaval ’da. Daha önce bir sürü kez drama sınıflarında çıkmıştım sahneye ama bu benim için farklıydı. İlk kez “Medeniyet Tiyatrosu” oyunuyla seyirci karşısına çıktım. İnsanlar normal olarak büyük oyununda çocuk oyuncu görünce şaşırırdı. Bu da benim hoşuma giderdi. Daha ilk oyunum olduğu için lafım bile yoktu, sadece seyircileri çocuksu sevimliliğimle cezbeder ve onları oyunda tutardım. Benim de görevim buydu. Bu oyundan sonra bir sürü oyunda ve çocuk oyununda yer aldım.
Oynadığın tiyatro oyunları?
İlk olarak az önce anlattığım “Medeniyet Tiyatrosu” var. 1-1,5 sene sonra başroldeki iki oyuncu ayrıldı ve bir tanesinin yerine ben geçtim. Genelde çoğu oynadığım oyunu babam yönetti ama sahnede bir kez bile ona babam şeklinde seslenmezdim. Oyun ve prova sırasında o benim hocamdı. Annemle beraber oynadığımda da aynı, annem değil. Bir rol arkadaşıydı benim için. Daha sonra 2 tane çocuk oyununda oynadım “Çizmeli Kedi” ve “Gökkuşağının Altında”. Bu iki oyunda da artık kendimi profesyonel bir oyuncu gibi hissediyordum ama aslında değildim tabi ki. Ve bunun üstüne belki de oyunculuk kariyerimin en özel projelerinden biri olacak “Küçük Prens Müzikali”’nde Küçük Prens’i oynadım bir sürü yıldız isimle. O zamanın çocuk yıldızı Ata Berk Mutlu, Burak Kut, Ferman Akgül gibi yıldızlarla sahneye çıkıp şarkı söyledim 11-12 yaşımda. Birkaç sene sonra kısa filmini çektik ve Amerika ‘dan ödül kazandım. Bir süre ara verdikten sonra kendi okulumda “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununda oynadım. Bu projeyi daha çok kendimi geliştirebileceğim bir çalışma olarak gördüm çünkü o sıralar müthiş bir projeye başlayacaktım: “Hamlet” e. Hayatımın en zor sınavını yaşadım 12-13 yaşımda. Tarihin en küçük Hamlet’ ini oynadım. 4 sene boyunca en iyimi vermeye çalıştım ve istediğim seviyeye ulaşamasam da bu yaşımda bu benim için özel oldu. Çünkü kimsenin tahmin bile edemeyeceği başarılara imza attım bana kalırsa. Bundan 2-3 sene önce “Scapin’in Dolapları” oyununda başrol oynadım. Oynadığım en iyi komedi karakteriydi Scapin. Ve ondan bir sene sonra belki de yıllar sonra gireceğimi düşündüğüm Şehir Tiyatrosuna girdim. Babamın yuvasına. Orada neredeyse çoğu Cumartesi-Pazar “Mevlana’dan Öyküler” oyununda oynadım. Ve en büyük şansım da o sene olan “Hastalık Hastası” ‘nda oynamak oldu. Bu oyun ileride herkesin konuşacağı bir oyun oldu bana göre,çünkü öyle bir ekibin bir araya gelmesi bir daha mümkün olamaz bence. Bu zaman içerisinde hep drama oyunlarıma da devam ettim elbette. Çünkü orası benim kendimi geliştirdiğim bir yer oldu her zaman.
Sinema filmlerinden bahsedelim mi?
Küçüklüğümden beri birkaç proje de yer aldım ama hepsi küçük işlerdi. Birkaç dizi de birkaç bölümlük oynadım. Fakat iki sene önce “Mahalleden Arkadaşlar” adlı bir sinema filminde başrollerden birini oynadım. COVID-19 yüzünden daha gösterime giremedi ne yazık ki! Mahalleden Arkadaşlardan sonra “Kâğıttan Hayatlar” filminde çöp toplayıcısı bir çocuğu canlandırdım. Ve şu an da bir dizide asker rolünde oynuyorum, fakat o daha yayınlanmadı. Ne kadar sinema-dizi sektörü güzel olsa da ben tiyatrocu olmak istiyorum, çünkü sahne üstünde daha mutlu oldum hep.
Seslendirme de yapıyorsun. Bir görüntüye ses vermek nasıl bir his?
Evet, gerçekten çok özel bir duygu. İnsanlar senin dünya çapındaki projelerde seslendirme yaptığını duyunca çok şaşırıyorlar. Şu an da bir sürü Netflix ve Disney dizilerinde duyduğunuz seslerden biriyim aslında. Seslendirme gerçekten çok zevkli çünkü bir insan duygularının yarısını sesiyle gösterir ve eğer siz o duyguyu anlayıp karşı tarafa geçirebildiğinizi düşünüyorsanız bu iş çok eğlenceli bir hal alıyor. Bir karaktere ses vermek aslında hep bir filmi izlerken “o karakter ben olsaydım” hislerini gerçeğe dönüştürüyor çünkü o karakter gerçekten siz oluyorsunuz. Ülkemiz bu konuda birçok ülkeden çok çok ilerde.
Direklerarası ödülü aldın. Nasıl gelişti? Biraz bize bahseder misin?
Belki de geleceğimi değiştirebilecek bir olay benim için. Dediğim gibi Hamlet oyunu için elimden geleni yaptım ama asla tatmin olamadım. Bir gün oyundan önce bana oyunu izlemek için birkaç jüri geleceği söylendi. Tabiki çok heyecanlandım. Oyunda kaç kere hata yaptım, kaç kere sesim gitti sahnede hatırlamıyorum. Çok kötü geçtiğini düşünüp oyun sonrası tuvalette ağladım. Birkaç ay sonra sonuçlar açıklanmış ama benim haberim yoktu. Bir telefon geldi prova sırasında aileme ve onlar salondan çıktı, biz devam ettik provaya. Daha sonra annem ağlayarak geldi ve telefona bakmamı istedi. O zaman Direklerarası Seyirci Ödülleri Umut Veren En Genç Erkek Oyuncu ödülünü kazandığımı öğrendim. O an gene ağladım ama sevinçten bu sefer. Aslında Afife Tiyatro Ödülleri için de aday gösterilecektim fakat alt yaş sınırı olduğu için olmadı. Törene gitmeden herkes gibi konuşma hazırladım aklımca. Neredeyse 8-9 yaşımdan beri sahneye çıkıyorum ama ödülü almak için sahneye çıktığımda dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Sesim arada kesiliyor ve bayılacak gibi oluyordum. O sıra ağızımdan çıkan her şeyin benim hazırladığım konuşma olmadığı kesindi. Sahneden indim ve heyecanım gitti. Çok mutluydum. Fakat ne zaman eve döndük, o zaman annem ve babam çok önemli bir şey söyledi: “İşte şimdi çok büyük bir sorumluluğun var” dediler. Çünkü bu ödül artık her oyunumu iyi oynamam gerektiğini gösterirdi. İnsanlar oyunu izleyip ödüllü çocuk bu muymuş dememelilerdi.
Peki ya eskrim?
Eskrim hayatımı tamamen değiştirdi diyebilirim. İlk başlarda sadece Hamlet’ in kılıç sahnelerini düzgün yapmak için başlamıştım fakat daha sonra bu konuda bu kadar iyi olabileceğimi kimse tahmin edemezdi. Annem bu konuda çok destek oldu bana. Kaç kere beni antrenmana götürdü, kaç kere başka illerde ve ülkelerde turnuvalara gittik annemle beraber ve en önemlisi benim için kaç kere yeni malzeme aldı bana bilmiyorum. İlk 1,5 senemde başarılı değildim fakat daha sonra aldığım başarılar beni Türkiye’nin en iyi eskrimcilerinden biri yaptı. Bunun en büyük etkeni arkadaşlarımdı. Takım arkadaşlarım benim en iyi arkadaşlarım. Onlar olmasa bu işi keyifle yapamazdım. Ben hep fiziksel olarak küçüktüm diğer arkadaşlarıma göre. Bana ya bu yardım etti ya da bu boya rağmen yaptığım işler. Zaman içinde başka ülkelerde ülkemizi temsil ettim. Geçen sene çok kötü sonuçlar elde ettim turnuvalarda ve bırakmayı düşündüm ama yapamadım. Çünkü bıraksaydım elimde bir şey kalmayacaktı. Bu yıl ilk kez A Milli Takıma çağrıldım. Bu hayatımda başarmak istediğim şeylerden biriydi ve yaptım. Dünya Şampiyonasında ülkemizi temsil eden 3 eskrimciden biri oldum.
İki başarılı tiyatrocunun çocuğu olmasaydın hayatında ne değişirdi?
Kesinlikle tiyatrocu olmazdım, bunu söyleyebilirim. Tiyatrocu olmasaydım eskrim de yapmazdım tahminen. Ama ne meslek yapardım… Belki futbolcu olurdum. Fanatik Beşiktaşlıyım. Futbolcu olmasam da Beşiktaş için çalışabilirdim bir konuda. Ailem tiyatrocu olmasaydı okul hayatım bile değişirdi. Güzel Sanatlar’a gitmezdim. Birçok şey değişirdi.
Birçok kişinin hobisini sen profesyonel olarak yapıyorsun. Peki senin hobilerin neler?
Evet insanlar genelde bu işi hobi olarak yapıyor. Keşke bazıları için hobi olarak kalabilse. Ne yazık ki çok kolay oyuncu olunduğu düşünülüyor. Yalan söylemeyeceğim şu sözleri duydum birisinin ağızından: “Eğer yapacak iş bulamazsam oyuncu olurum canım”. Bir sürü dizi projesine seçmelere gidiyorum. O kadar bu işi bilmeyen kişiler var ki. Daha doğru düzgün konuşamıyor ama dizilerde ünlü olmaya çalışıyor aklı sıra. Benim hobilerime gelirsek. Dediğim gibi fanatik futbol ve Beşiktaş hayranıyım. Boş zamanımın çoğu Beşiktaş ve futbol hakkında bilgi edinmek, videolar izlemek oluyor. Tek oynadığım konsol oyunu FIFA ve onda da çok iyiyim. Onun dışında hobi olarak süper kahraman filmleri seyretmeyi seviyorum. Baştan sona bir oturuşta izleyebilirim hepsini . Aynı zamanda evde iki tane afacan var: Kardeşlerim : ). Onlarla oynamak, onlarla zaman geçirmek hepsinden daha eğlenceli.
Gelecek planların?
Gelecek ne getirir gerçekten bilmiyorum. O zamanın şartlarına göre planımı çizeceğim. Ama şu anda çoğu çocuk oyuncu gibi ünlü olmak, ya da Oscar kazanmak hayalim değil açıkçası. Şu an tek istediğim iyi bir konservatuara gitmek. Hedefim İngiltere’deki LAMDA okulu, oradan çıkınca da İngiltere’nin “National Theatre”’ında oynamak hayalim. Sadece oraya girebilmek ve orada oynamak. Şu anlık hedefim ve planım o. Ama dediğim gibi gelecek ne gösterir bilmem. Ekonomik açıdan da B planım olmalı mutlaka.
Cicidoktorum diyor ki…
Gelecek nesile güveniyorum. Özellikle sanat alanında çok büyük başarılara imza atan nice gençlerimiz var. Tıpkı Yalgın Yeter gibi…