Felaket Haberleri Çocuklarda Kaygıyı Arttırdı

Her yeni güne uyanırken umutla ve güzelliklerle uyanmak isteriz ancak bazen güzel başlayan bir gün bile korkutucu anları barındıran, içerisindeyken bile ‘bunlar gerçekten oluyor mu?’ sorularının zihnimizde gezdiği adeta bir gerilim filmine dönebiliyor. Engelleyemediğimiz, kontrol edemediğimiz olaylarla biz ve en sevdiklerimiz başa çıkmak zorunda kalabiliyoruz. Biz uzmanlar böyle olaylara ‘Travmatik olaylar’ olarak yaklaşıyoruz.

Tanım gereği, travmatik olaylar, kişinin fiziksel bütünlüğünü ve yaşamını tehdit eden olaylardır veya kişi bu olaylara tanıklık etmiştir. Travmatik olayları belirleyebilmek için bazı kriterler vardır. 

“Travmatik Olay”ın ana kriterleri nelerdir?

*Kişinin olayı yada durumu doğrudan yaşaması, 

*Olaya şahitlik etmesi veya bunun bir yakınının başına geldiğini öğrenmesi,

*Bu  olayın göz korkutucu bir şekilde ölümle, ağır yaralanmayla sonlanması, 

*Kişinin cinsel saldırıya maruz kalması.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Nedir?

Yaşanan travmatik olay, rahatsız edici düşünceler, yeniden yaşantılama, kaçma kaçınma, donukluk gibi tepkiler ile kendini gösteriyorsa “Travma sonrası stres bozukluğu”ndan bahsedilir. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireyde, uykusuzluk, olayın tekrar tekrar hatırlanması, olayın yineleneceği korkusu, kolay irkilme, yabancılaşma hisleri eşlik edebilir. 

Her dört çocuktan biri travmatik olay yaşıyor

Yapılan araştırmalara göre her dört çocuktan biri erişkin olmadan  bir travmatik olay yaşamaktadır. Travmaya maruz kalan çocukların ise yaklaşık olarak %30 unda travma sonrası stres bozukluğu gelişmektedir. 

Son zamanlarda ülkemizde yaşadığımız toplumsal travmalar bize ne yaptı? 

Son zamanlarda ülkemizin yaşadıklarını düşündüğümüzde, toplumsal travma olan, doğal afetler;  yakın zamanda yaşadığımız yangınlar, ve sel felaketi aileleri derinden sarstı. 

Bir düşünelim bizler izlerken uykularımızın kaçtığı bu ortamda çocuklar ve aileler evsiz kaldı ve bu korkuyu yaşadı. 

Doğal afetler insanlık tarihinin başından beri var ama insanoğlu psikolojik sağlığını korumak için kendisini algısal bir güvenlik içerisinde tutar. Bize gelmeyen olay bir anlamda yoktur ya da gelmeyecektir. Oysa sosyal medya ve dünyanın daralmasıyla bu yanılsamayı kullanamaz olduk. Korkuyu deneyimledik, tanık olduk, takip ettik uykusuz kaldık, kurtarmaya ve kurtarılmaya çalıştık. Yardımlaşma toplumsal travmalarda kendimizi ayakta ve sağlıklı tutmanın en önemli yoludur bol bol yardımlaşmaya çalıştık.

Bu olaylardan sonra psikolojik olarak neler yaşadık?

Duygusal tepkileri deneyimledik önce şok, sonra öfke yerini, çaresizlik karamsarlığa bıraktı. Kaygılanıp kaygılanıp sonra birden hissiz oldum diye bahsettiğimiz donukluğu yaşamaya başladık. Bunu deneyimlerken bedenimiz eşlik etti, çeşitli gezen ağrılar, baş ağrısı, gögüs ağrısı mide bağırsak huzusuzlukları, iştah değişimleri, nefes darlığı ve yorgunluk ile bedenimiz duygularımızı bize anlatmaya çalıştı. Davranışlarımızda; yerinde duramama, ya da içe kapanma, sürekli uykuya kaçma, ya da alkol madde alımında artış gibi değişimler gözlemledik. 

Bu süreci çocuklarımız nasıl yaşadı?

Bütün bu değişimleri çocuklarımız da izledi ve bizimle o duyguları paylaştı. Onlar kendi yollarıyla yaşadılar. Konu ne olursa olsun çocuklar ebeveyn tepkileri ile olaylara yeniden anlam verirler. Tepkisizlik de bir tepkidir ve bu da çocuğun anlam dünyasında bir yansıma bulur. Anne babası henüz regüle olamayan bir çocuğun duygusunu regüle etmesi (düzenlemesi) de beklenemez. 

Maskeyi önce kendimize sonra çocuğumuza takmalıyız.

Böyle doğal afetlerde afeti yaşayan aile öncelikle fiziksel olarak güvenlik sağlamaya çalışır; normali de budur zaten. Uzmanlar, yardım ekiplerin, ailelerin henüz bakamadığı yerlere bakıp, onların duygusal dünyalarını güvenli tutmaya onlara ulaşmaya çalışırlar. Bu ilk destek ailenin sağlığını devam ettirebilmesi için hayatidir. Olayın doğasıyla birlikte yaşanan kayıplar ve kayıpların anlamlandırılması gereklidir. Bir yakın, sevilen kişinin veya evin kaybından tutun bir çocuk için oyuncaklarının kaybı bile büyük anlamlar taşır. 

Felaketleri ekranlardan yaşadık.

Ekrandan bunu yaşayan bizler ve tanık olan çocuklarımızın ise, dünyalarına yangınlar, alevler veya ‘büyük sular’ girdi. Kaygılarını resimlere, oyunlara ve hikayelere aktardılar, Bunların hepsi sağlıklı baş etme yöntemleriydi. Ancak ailede süre giden karamsarlık ve hep tehlikede olduğumuz, bu güvenliğin sağlanamayacağı söylemleri çocuklara ‘anne babanın bile baş edemediği bir canavar var dışarıda’ hissiyatını yaşattı. Böyle yaşantılardan sonra çocuklarda, travmatik stres bozukluğu başta olmak üzere, ikincil travma belirtisi olan depresyon da sık görülmeye başlandı. Tehlike duyguları ile baş edilememesi sonucu anksiyete bozuklukları ve yasın sağlıklı tamamlanamamasıyla da patolojik yas görülebilir. 

Peki böyle durumlarda neler önemli?

  • Çocukların travmatik etkilerden korunabilmesi için kural ebeveynlerin yada bakım verenin önce kendini yatıştırabilmesidir. Bu olmadığında yaşanan olay yüksek derecede olumsuz duygular ile çocuğun bedeninde ve zihninde sıkışıp kalır. 
  • İkinci olarak bilgilendirme önemlidir. Biz bile fazla bilgiye maruz kaldığımızda bununla başa çıkmakta zorlanırken, onların yaşlarına uygun olmayan bilgiyi işlemelerini bekleyemeyiz. Her çocuğa anlayacağı düzeyde anlatım yapılmalı ve karşılaştığı materyal ona göre düzenlenmelidir. 
  • Güvende hissetmenin en temel yolu sıcaklık ve temastan geçer. Anne, baba ve  çocuk arasındaki temas ve olanların kabulü olayın geçtiğine dair bilgiler verir. 
  • Çocuğun rutinlerinin içinde kalabilmesi, yakınları ile temas halinde olması her zaman umudu ve güvenlik duygusunu arttırır. Yalnız olmadığını hissettirir.

Bu bahsettiğimiz olayların üzerinden zaman geçse de travmatik olayın zamanı bizim zaman algımızdan farklı işler. Eğer ailede daha önceden devam eden bir travma varsa, taşıdıkları travmatik yük yeni olaylarla bütün ailede tehdit haline gelecektir. Başa çıkmak, güvende hissetmek, her şey yerli yerine geldiğinde bile sağlanamayabilir. Bir türlü düzelmeyen durum, çocuğun kendini kusurlu hissetmesine, benlik ile ilgili yorumların artmasına sebep olabilir. Profesyonel destek mutlaka alınmalıdır.

Yaşadığımız, bize kalan ne olursa olsun önce kendimize sonra çocuklarımıza dürüst olmalıyız. İnanmadığımız bir şeyi söylememeli, olayları çarpıtmamalı ama ne olursa olsun yeni olanda yanında olacağımızı anlatmalıyız. Judith Butler’ın dediği gibi ‘bir şey oldu, çok önemli bir şey ve bu bizim hayatımızı değiştirdi, bizden bir şey gitti ve biz bunu tanımalıyız, farketmeliyiz ancak öyle devam edebiliriz. Hiçbir şey olmamış gibi davranırsak melankoliye savruluruz’.

Her yeni güne başlarken çocuklarımızın baktığı, bizim o günün farklı bir gün olduğunu farkedip etmediğimizdir. Çünkü değişim devam etmek demektir ve zamanın ilerlediğinin farkında olmak, bizim de ilerleyebildiğimizin işaretidir.

Cicidoktorum Diyor ki!

Çocuğum küçük nasıl olsa anlamaz demeyin.
Yapılan araştırmalar küçük çocukların konuşmanın tonlamasından bile kaygılandığını gösteriyor.

Psikolog

Start typing and press Enter to search