Orhan Bahtiyar İle Oyun Müzesi’nde Oyun ve Tarihini Konuştuk

Cici Doktorum:  Oyun Müzesinde sevgili dostum Orhan Bahtiyar’la birlikteyiz. Öncelikle Orhan Bahtiyar Kimdir?

Orhan Bahtiyar: Ben on yıl öncesine kadar profesyonel hayatın içerisinde debelenen bir beyaz yakalıydım. Ülkenin ve dünyanın çok büyük şirketlerinde çalıştım.

Cici Doktorum: Ferrarisini satan bilge misin şu anda?

Orhan Bahtiyar: Bir bilgenin asla Ferrari’si olmaz.2010 yılında kurumsal hayatı bıraktıktan sonra yıllardır aklımda olan yazmak güdüsünün peşine gittim ve yazmaya başladım. İlk romanımı yazdığımda herkes ”Tamam bir roman yazdı, hevesini aldı, artık tekrar döner” dedi. Oysa bir, iki, üç, dört, beş derken altıncı romanım mayıs ayında yayınlandı. Bunların dışında bir tane çocuk kitabı, bir de Yılmaz Vural hocanın hayatını anlatan bir biyografi kitabım var. Tabi bu yolu tek başıma yürümedim. Başta ailem ve ondan sonra da Sunay Akın hep yanımda oldular. 2015 yılında da Sunay hocayla burayı ‘Oyun Müzesi’ni kurduk. 

Cici Doktorum: Ben de şimdi Oyun Müzesi’ni soracaktım. Nasıl gelişti müze fikri?

Orhan Bahtiyar: Aslında hikaye şöyle gelişti. 2014 yılında Ataşehir Belediye Başkanı Sayın Battal İlgezdi Oyuncak Müzesi’ni gezerken çok beğeniyor ve Sunay Abi’ye bir tane de Ataşehir’e yapalım diyor. Sunay Abi “Zaten Göztepe’de bir oyuncak müzesi var. Biz oraya Oyun Müzesi yapalım” deyince Oyun Müzesi şekilleniyor. 2015 yılında Ataşehir Oyun Müzesi’ni açtık. Burası oyunlar etrafında oyuncak, radyo, televizyon, tiyatro, masal kahramanları, hayal kahramanları, kuklalar ve daha bir çok objenin bir araya geldiği dünyada tek oyun müzesi.

Teknolojinin ayırdığı aileleri oyunlar bir araya getiriyor

Cici Doktorum: Müzecilik artık evriliyor mu sence? 

Orhan Bahtiyar: Tabi burası sadece müze değil aynı zamanda bir etkinlik merkezi. Dünya müzeciliği artık buraya doğru kayıyor. Bizim de diğer binamızda Ocak ayı itibariyle çocuklar için ücretsiz etkinliklerimiz başlayacak. Türkiye’nin sayılı atölyecileri ile çok kaliteli hizmetler vermeye başlıyoruz. Bir yandan da amacımız teknolojinin ayırdığı aileleri burada bir araya getirmek. Maalesef eve girdiğimiz andan itibaren herkes bir köşeye çekiliyor; birinin elinde telefon, birinin tablet, herkes bir şeyler yapıyor. Biz burada bu davranış biçimini kırarak babaanneler, anneanneler, dedeler dahil tüm aileyi bir araya getirip; ailecek kaliteli vakit geçirmelerini sağlatmayı hedefliyoruz.

Oyun ve Oyuncak çok farklı

Cici Doktorum: Peki oyunla oyuncağın ne farkı var? 

Orhan Bahtiyar: Aslında çok büyük bir fark var. Oyuncakta hiçbir kural yok. Oyuncak da kural çocuğun ta kendisi. Oyuncakla oynanan oyunda çocuğun hayal gücü, çocuğun zekası, çocuğun eğitimi ve aile görgüsü ön plana çıkıyor. Fakat oyunlarda kurallar var ve o kuralları başka biri koyuyor. Yani her oyun bir aslında bir kültürün parçası. 

Kutu oyunlarının çıkışında çocukluk aşılarının önemli rolü var.

Cici Doktorum: Kutu oyunu diye bildiğimiz oyunlar ilk olarak ne zaman başladı?

Orhan Bahtiyar: Kutu oyunları ilk olarak 1850’lerde Elizabeth döneminde başlıyor. O döneme çocuklar için koruyucu aşılar yok ve çocuk doğduktan sonra yaşayıp yaşamayacağı belli değil. Koruyucu aşılar o zamanın gelişmiş ülkelerinde devreye girince çocuğun hayatını bir nevi garantiye alınıyor. O zaman çocukların hayal gücüne nasıl etki edebiliriz ve geleceğini nasıl şekillendirebiliriz düşüncesiyle ülkeler kendi kültür politikaları doğrultusunda bu oyunları çıkarmaya başlıyorlar.

Cici Doktorum: Tarihte bilinen ilk oyun hangisi?

Orhan Bahtiyar: Bilinen ilk oyun 1800’lerin başlarında yapılan ve günümüzde çok pahalıya satılan bir oyuncağın atası olan bir inşaat oyunudur. Kesme taş ve kumun sıkıştırılmış halinden yapılmış. Bir kutusu yaklaşık sekiz kilo geldiği için çocuğun kaldırması pek mümkün değil tabi. Bu arada Albert Einstein’in oynamaktan en keyif aldığı oyun buymuş. Sonra sonra kızma birader vb “board game” diye bildiğimiz oyunlar başlıyor.

Cici Doktorum: Peki o dönemdeki Türk oyunları neler? 

Orhan Bahtiyar: Bir “Mandala”mız var. Bir de Karagöz ve Hacivat. Maalesef diğer oyunlar yurt dışından  alınarak uyarlanmış. Bu da bizim kültür politikalarımızın ve kültürel faaliyetlerimizin ne kadar zayıf olduğunun bir göstergesi. “Bana masal anlatma”, “Bu iş çocuk oyuncağı” gibi bir sürü deyim var dilimizde. Aslında o kadar önemli ki masallar, oyuncaklar, oyunlar. Oyunlar önemli bir kültür mirası ve milli hafızaya sahip çıkıp, bizim Türk tarihinden gelen oyunlarla şimdiki çocukları karşılaştırmamız lazım.

Cici Doktorum: Hepimizin severek oynadığı bir kutu oyunu var. Monopoly. Bu oyun nasıl başlıyor?

Orhan Bahtiyar: Monopoly dediğimiz oyun 1902 yılında Amerika’da değişen vergi sistemini halka anlatmak için kurgulanmış bir oyun. Bir nevi kapitalizmi anlatıyor. Mesela 1970 yapımı bir Alman kutu oyunu var. Bu oyunda otomobili nasıl üretirsin ve dünyaya nasıl satarsın anlatılıyor. Şimdi BMW’yi Mercedes’i ben mi yapacağım yoksa onlar mı yapacak? İlk uzay oyuncağını kim yaptı? Peki uzaya ilk kim çıktı? Amerika Birleşik Devletleri. İşte oyunlar bu kadar önemli aslında. Sunay Abi’nin bir lafı vardır. “Çocuğun hayallerine ne koyarsan ülkenin geleceği odur” der. Oyuncak hayali canlandırıyor ve ön plana çıkarıyor. Ama oyun o hayali nasıl gerçekleştireceğini anlatıyor 

Cici Doktorum: Çocuklar çok etkileniyor oyunlar ve oyun kahramanlarından. Mesela bir dönem Temel Reis sayesinde çocuklar ıspanak yemeye başladılar. 

Orhan Bahtiyar: Aslında Temel Reis çizgi filmindeki karakterlerinin hepsinin birer hastalığı temsil ettiğini biliyor musunuz? Mesela Temel Reis “gigantizm” yani büyüme hormonu fazlalığını temsil eder. Safinaz “anoreksiya” yani yeme bozukluğunu, Kabasakal ise “hirsutizm” yani aşırı kıllanmayı ve Köftehor da “obezite”yi temsil eder. İşte oyun Müzesi oyun ve karakterlere bu gözle bakmamızı sağlıyor.

Cici Doktorum: Burada Charlie Chaplin’in yanında bir oyuncak var. “Laterna Magica” bunun öyküsünü öğrenebilir miyiz?

Orhan Bahtiyar: Evet “Laterna Magica” yani “Büyülü Fener”. Bu oyuncak yapılan ilk projeksiyon aleti. Fransız Lumiere Kardeşler bu oyuncaktan esinlenerek sinema makinesini yapmışlar. Yani bütün hayaller bir oyuncakla başlamış ve şu an müthiş bir sinema endüstri var. Laterna Magica aslında bir gaz lambası. Gazını koyuyor ve yakıyorsunuz. Yukarıdan duman çıkmaya başlıyor, önüne merceği koyup cama çizilmiş olan o şekilleri mercekle ışık arasından geçirip duvara yansıtıyor. Osmanlı döneminde 1890’lı yıllarda bir baba çocuğuna sünnet hediyesi bu oyuncağı alıyor. Ve Laterna Magica ile büyüyen o çocuk kim biliyor musunuz? Muhsin Ertuğrul. 

Cici Doktorum: İnanılmaz bir öykü bu. Benim benim çocukken ilk gittiğim sinema filmi “E.T.” dir. Onun bir öyküsü var mı?

Orhan Bahtiyar: E.T.’nin şöyle bir özelliği var. Sinema tarihinde filmler, çizgi filmler, dizi filmler yapılır ve sonra onların oyuncakları çıkarılır. Sistem genelde böyle çalışır. Ancak E.T. oyuncaktan sinemaya aktarılan ilk ve tek karakterdir. Bir gün Los Angeles’da oyuncakçının önünden genç bir adam geçerken durur ve vitrindeki bir oyuncağı görür. İşte çekmeyi düşündüğüm uzaylı filmdeki karakter bu’ der ve E.T. bu şekilde sinemaya aktarılır. 

Cici Doktorum: Ve yılbaşına yaklaştığımız bu günlerde tüm çocukların yolunu gözlediği Noel Baba. Noel Baba nasıl çıkı ve hayatımıza girdi?

Orhan Bahtiyar: Noel Baba Kuzey Avrupa’da uslu duran çocuklara hediye getirdiği söylenen yaşlı bir adamdır. Noel Baba toplumumuzda çok yanlış bilinir. Öncelikle bir dini sembol değildir. Kıyafeti kırmızı değil yeşildir. Bir de bacadan eve girmez. Kuzey Avrupa’da o dönemde evlerin iki tane girişi vardır. Bir normal ön kapı, biri de çok kar yağdığı zaman ön kapı kapandığında girilen çatıdaki kapı. İşte Noel Baba yılbaşı döneminde yoğun kar olduğu için çatıdaki bu ikinci kapıyı kullanıyor, bacadan girmiyor. Hediyeler bırakarak çocukları mutlu ediyor. Bu hikaye göçlerle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınıyor. Noel Baba için bir şiir yazılıyor. Şiirin orjinali burada bizim müzemizde sergileniyor. Bu şiirden çok etkilenen Amerikalı  Thomas Nast Noel Babayı ilk kez resmediyor ve bu resim 8 Ocak 1963 tarihinde Harper’s Weekly dergisinde yayınlanıyor. O derginin orjinali de burada bizim müzemizde. İşin ilginç yanı ilk Noel Baba siyahidir. Noel Babayı yeşil renkten kırmızıya değiştiren de pazarlamadır. Çünkü pazarlamanın dili kırmızıdır. 

Oyun çok iyi bir eğitim aracıdır.

Cici Doktorum: Yine yılbaşında hepimizin severek oynadığı oyun “Tombala”. Bunun öyküsünü de öğrenebilir miyiz?

Orhan Bahtiyar: Tombala Aslında bir İtalyan oyunudur. İtalyanlar oyun işini bir adım ileriye taşımışlar ve çocuklara coğrafya bilgisi verebilmek ve İtalya’daki şehirleri öğretebilmek için İtalya haritası üzerinde bu oyunu tasarlamışlar. Aynı mantık ve yine içinde öğreti var. 

Oyun çok iyi bir eğitim aracıdır. Oyun çok iyi bir kültür aracıdır. İş bunu kullanabilecek bilgi ve tarihsel birikim olsun. Bizim tarihimiz de oldukça zengin bu açıdan. Umarım ilerde kendi oyunlarımızı tasarlayarak çocuklarımıza sunarız. İşte o zaman ülkemizin geleceğinin nasıl farklı bir yere gittiğini ve çocuklarımız sayesinde geleceğimizin nasıl değiştiğini göreceğiz. 

Sevgili Orhan Bahtiyar’a teşekkürler…

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Start typing and press Enter to search