Bir Oksitosin Hikayesi
Evlat Aşkı
Evlat Aşkı
Genellikle uykusuz kalamayan biri olduğunuz halde, bebeğinizin doğumu ardından gece uykusunun en derin olduğu zamanlarda onun ağlaması ile birlikte derhal uyanıp ilgilenebildiğinizi hatırlıyor musunuz? Bu inanılmaz değişimin oksitosin adını verdiğimiz nöropepdit molekülü ile ilgili olduğunu biliyoruz.
Anne-bebek arasında güvenli bağlanma nasıl olur?
Anne-bebek ikilisinin bir araya geldiği ilk dönemlerde güvenli bağlanmanın ilk temelleri atılır. Bebeğin ağlaması, çıkardığı sesler, gülücükleri kısacası tüm ipuçları annenin veya temel bakım veren bireyin kendini bu uyaranlara göre ayarlamasını ve uygun yanıtlar vermesini kolaylaştırır. Karşılıklı güven veren ve yeterince iyi olan etkileşim, bebeğin sinir sisteminde duyguların düzenlenmesinden sorumlu sinir yolaklarının gelişiminde büyük rol oynar. Aynı zamanda karşılıklı olarak beyinde ödül sistemini pekiştirir. Bu beyin gelişimi zaman içinde ayrılma-bireyselleşme dönemindeki fiziksel ayrılık ve tekrar buluşma pratikleri sonucunda; güvenli bağlanmanın temelini oluşturur. Bebeği ile ten temasında olan, onu sıkıca kucaklayan ve emziren annenin; yavrusuyla yıllara yayılacak olan sevecen ilişkisinin ilk temelleri atılmaktadır.
Doğum sonrası anne bebeği ile ilgili kaygılar duyabilir
Bazen bu dönemde oksitosin sistemi aşırıya kaçarak, annenin bebeği ile ilgili olağan dışı kaygılar duymasına da neden olabilir. Birincil annelik meşguliyeti olarak adlandırılan bu kaygılı tablonun yanı sıra; doğumdan sonraki ilk aylarda annenin ruhsal durumunda bozulmalar olabilir. Doğum sonrası depresyon ve kaygı düzeyi yüksek olan annelerin bebeği ile ilişkisinde bozulmalar olabilmektedir. Anne bebek etkileşiminde depresyon ve kaygının bakışma sürelerini ve karşılıklı keyif almayı azalttığı, aralarındaki senkronizasyonu bozduğu ve bu durumun bağlanma üzerine uzun süreçte olumsuz etkiler bıraktığı gözlenmektedir.
Oksitosin baba-evlat ilişkisinde de etkilidir
Oksitosin sadece ilk yıllarda güvenli bağlanmaya katkıda bulunmakla kalmayıp, diğer sosyal ilişkilerin öğrenilmesinde önemli bir rol oynar. Daha önceleri temel işlevinin kadınlarda; doğum eyleminin başlamasıyla birlikte paralel giden rahim kasılması ve süt bezlerini uyarması gibi işlevlerle sınırlı olduğu sanılmaktaydı. Oysa güncel tıp bilgileri ışığında, erkek beyninde de oksitosin hormonunun salgılandığını ve baba- evlat ilişkisinde de çok önemli bir role sahip olduğunu son araştırmalarda görüyoruz.
Oksitosin ne zaman salınır?
Oksitosin hormonu; orgazm durumunda kanda doruk noktasına ulaşmakta, sevecen bir dokunuş veya sarılmayla gerginliği azaltmaktadır. Sarılma ve okşamanın yanı sıra, yakın grup bireyleri ile geçirilen keyifli zamanlar, olumlu anıların canlanması, hayvan beslemek ve bakımı, masaj ve çeşitli aromaterapilerin de oksitosin mekanizması üzerine etkisi vardır. Yakın ilişkiler içinde bulunan sevgili, aile veya grup üyelerinin arasında duygusal bağın kurulmasını sağlayan bu beyin kimyasalı, grup dinamiğine katkıda bulunarak sevgi ve yardımseverliği pekiştirir. Diğer yandan son yıllarda yapılan araştırmalarda oksitosinin karanlık yüzü diyebileceğimiz; fanatizm, önyargılı grup psikolojisi ve taraf tutma gibi sosyal davranışlarda, gruptan hariç tutulmamak adına olumsuz davranışı pekiştiren ve tarafsız düşünmeyi önleyen tutumları desteklediği de anlaşılmaktadır. Kısacası; yakın ilişkideki sosyal grupların bir arada olma halini devam ettirmekte olup, kimi yayınlarda antisosyal grup davranışının bir açıklaması olduğu ifade edilmektedir.
“Oksitosin” beynimizi nasıl etkiliyor?
Oksitosin, 1909 yılında, İngiliz farmakolog Henry Dale’in insan beyninden alınan bir maddenin gebe kedilerde kasılmalara yol açtığını gözlemlemesiyle tanımlandı. Bu moleküle Yunanca “hızlı doğum” anlamına gelen oksitosin adını verdi. Oksitosin on yıllarca yalnız rahim kasılmaları körükleyen ve emzirmeye yardımcı olan bir annelik hormonu olarak tarif edildi. 1970’lerde oksitosinin yalnızca bir hormon olmanın ötesinde özellikler taşıdığı, bu molekülün aynı zamanda sinir hücreleri arasındaki haberleşmeyi düzenleyen bir nöro iletken de olduğu giderek açıklık kazandı.Toplumsal etkileşimler ve cinsel ilişkiler sırasında beynin hipotalamus bölgesinde salgılanan oksitosin, beynin duygu merkezi olan limbik sistem yanı sıra nucleus accumbens ve ventral tegmental alan gibi ödül yolakları yapılarının alıcıları tarafından da algılanmaktaydı. Beyinde reseptörleri amigdala, hipotalamo-hipofizer aksta, otonom sinir sisteminde yoğun olarak bulunmaktadır. Bu reseptörler sayesinde duygusal, sosyal ve uyum davranışlarını etkiler. Kan düzeyleri aynı kalsa bile oksitosin reseptörleri ile yapılan çalışmalar bu reseptörlerin hastalıkların gelişmesinde, sosyal bağ, aşk, sevgi oluşumunda önemli olduğunu göstermektedir. Daha önemlisi sinir sisteminde eskiden düşünüldüğünden çok daha önemli bir role sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.Bu buluş bilim insanlarının giderek ilgisini çekerek, günümüzde sinirbilimin en çok tartışılan konusu oldu. Oksitosinin anne-çocuk ilişkisi üzerindeki etkisine en çarpıcı örneklerden biri; çok küçük yaşlardan itibaren yetimhanelerde yetişen ve ciddi biçimde güvenli bağlanma ortamından yoksun kalan çocuklarda genellikle otizmi andıran özelliklere rastlanmasıdır. Yaşamlarının ilk birkaç ayını ya da yılını Romanya’daki yetimhanelerde geçiren çocuklarda oksitosin düzeyinin kendilerini evlat edinen üvey anneleriyle iletişim kurmalarını önleyecek denli düşük olduğunu göstermektedir. Bu çocuklarda duygu düzenleyici beyin yapılarının ve ortaklaşa dikkat işlevlerinin de olumsuz etkilendiğini biliyoruz.
Oksitosin sosyal zekayı da etkilemektedir
Sosyal zeka ve sosyal ilişkilerimizde oksitosin hormonunun bir rolü olduğu da gerçektir. Sosyal ilişkilerdeki bağı güçlendirip olumlu ipuçlarının yakalanmasını artırmaktadır. Böylece stresle tetiklenen kortizon salınımını baskılayarak kaygıyı azaltıp, güven ortamı sağlayarak olumlu ilişkilerin kurulmasında aracılık etmektedir. Güvenli bir ortam oluşturulduğunda sosyal davranışlarda korkusuz ya da daha rahat ilişkide bulunmayı sağlayarak sevgi dolu ilişkiler oksitosinin davranışsal etkileriyle desteklenerek sağlanabilmektedir. ‘Sevginin iyileştirme gücü vardır’ inancının temelini belki de oksitosin oluşturmaktadır.
Sonuç olarak; kişiler arası ilişkilerden sosyal davranışlara, bağlanmadan çocuk bakımına kadar tüm gelişimsel süreçlerde yaşamımızı sürdürmemizde eşsiz bir rol oynadığı düşünülen oksitosin bilmecesini hayranlıkla takip etmeye devam edeceğiz.
Cici doktorum diyor ki!
Aşkların en özeli:
Evlat Aşkı’nın formülü
oksitosinde saklı…