Anne yemekleri ileri yaşlarda gelişebilecek hastalıkları önlüyor
Tıp bilimi ilerledikçe ve çeşitli sağlık sorunları ve nedenleri hakkındaki bilgilerimiz derinleştikçe toplumda yaygın olarak rastlanan ve hatta sıklığı giderek artan obezite, kanser, romatizma ve kalp hastalıklarının oluş mekanizmaları hakkında daha fazla bilgiye sahip olmaktayız. Bu hastalıkların tümü için geçerli olmasa da büyük bir çoğunluğunun ortak noktası, oluşmalarında birden çok faktörün rol oynamasıdır. Müzmin olan bu hastalıklarının nedenlerinin bazıları değiştirilemez. Örneğin genetik faktörler, yaralanmalar, doğum yeri, karşılaşılan mikroplar ve anne karnında maruz kalınan sorunlar. Bir bölümü ise tamamen önlenebilir ve değiştirilebilir nedenlerdir. Bunlara da örnek olarak sigara, alkol ve madde bağımlılıkları ve beslenme sorunlarını saymak mümkündür.
Bir evin beslenme şekli anne ve babanın kültürel kökenleri, yetiştiriliş tarzları, sosyal çevreleri, ekonomik durumları ve başka birçok faktörden etkilenmektedir. Bu ev ortamına dahil olan bir bebek ise büyüme ve gelişme evresinde bu kültürden etkilenerek kendi beslenme alışkanlıkları ve dolayısıyla hastalıkların oluşması açısından kendi risk seviyesini oluşturacaktır.
Anne, baba ve varsa evdeki kendisinden büyük diğer bireylerin beslenme alışkanlıkları ve tutumları çocukları etkilemekle ve belki de geleceklerindeki önemli hastalıkların zeminini hazırlamaktadır. Bu konuya davranışsal ve fiziksel olarak göz atalım.
Ebeveynlerin alışkanlıkları çocukların tercihlerini belirliyor
Yetişkinlerin sigara içtiği bir evde, hele ki sigaranın keyfinden, havasından, farklı tatlarından bahsedildiği bir evde yetişen bir çocuğun ergenliğinde ilk yapacağı şey sigaraya başlaması beklenmedik değildir. Alkolün günlük bir rutin olarak tüketildiği, her sofranın, her gecenin ve her seremoninin olmazsa olmazı olduğu bir ortamda yetişen çocuk erken gençliğinde bağımlılık sorunu yaşayabilir. Erkek adam sadece et yer, ot yemez sloganlarının geçerli olduğu bir evde çocukların sebzeli ve çeşitli beslenmeyi tercih etmeleri pek olası değildir. Anadolu çocuğu ekmek yemeden doymaz inancı ile beslenme programı yürütülen bir evde çocukların tercih ettikleri ana besin kaynağının buğday ve hamur işlerinin oluşu beklentiden uzak değildir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Rengarenk taze sebze ve meyvelerle beslenilen, doğal ve mevsimsel ürünleri tercih eden ve çeşitli beslenip bunun yararları ve ferahlığı hakkında konuşulan bir evde yetişen çocuk ise sebze yemekleri, meyveler ve salatalarla beslenmeyi yadırgamaz. Böyle bir ortamda gelişen çocuğun ta en baştan doku ve organlarının gelişimi daha sağlıklı ve ilerledikçe de çevre koşullarından olumsuz etkilenme olasılığı daha düşüktür. Sonuç daha sağlıklı bir birey ve ileriki hayatın daha az hastalıklı olmasıdır.
Anne yemeği dünyanın en güzel yemeğidir
Hepimize annemizin yemeği bir başka, dünyanın en güzel yemeği gibi gelir. Bunun nedeni beyinlerimizdeki hücrelerimizdir. Bebeklikten başlayarak çocukluk ve erken gençlik yıllarında beslenme tarzı ve yenilen yemeklerin tat ve koku algılayan hücrelerimize etkileri ve onların gönderdikleri sinyallerin beynimizde evin neşeli, güvenli ve hoş ortamı, aile sevgisi ile bağdaşması o tatları vazgeçilmez kılar. Çocukluğun geçtiği evin tatları ve beslenme tarzı özlenir ve mümkün olduğunca uygulanır.
Beslenme ve barsak florası ilişkisi
Bir de beslenme alışkanlıklarımıza bağırsaklarımızdaki flora denilen ve bir ömür beraber yaşadığımız mikropların etkisi ile bakalım. Bağırsaklarımızda var olan ve çeşitlilikleri oldukça fazla ve değişken olan mikropların sayısı vücudumuzdaki hücrelerimizin sayısından daha fazladır. Üstelik bu çok çeşitli mikropların barındırdıkları genetik yapı da bizim gen sayımızdan katbekat daha fazladır. Yediklerimiz ise bu mikropları besler ve bağırsaklarımızın durumunu etkiler. Sürekli et ile beslenen bir bireyin bağırsaklarındaki etle beslenen mikroplar sayıca çoğalmakta ve dolayısıyla baskın gelen bu mikrop topluluğu daha baskın bir hayatta kalma sinyali oluşturmaktadır. Bu sinyaller sinirsel ileti ve hormonlar yolu ile beyinlerimize iletilmekte ve o mikropların daha iyi beslenmeleri için beslenme davranışlarımız yani iştah, istek ve tercihlerimiz gelişmektedir. Demek ki çok tatlı ile beslenen bir bireyde şekerle beslenen mikroplar çoğalmakta ve diğer mikropları, örneğin sebze ile beslenmeyi tercih edenleri baskılamaktadır. Böylece şeker isteği sinyalleri baskın olarak bağırsaklarımızdan beyinlerimizi etkilerken sebze isteği sinyalleri geri planda kalır.
Sonuç olarak acıktığımızda sebze değil de şeker isteği hissederiz. Sürekli tatlılar, hamur işleri, hazır gıdalar, katkılı besinler ile beslenen bir evde yetişen bir çocuktan en doğal beklenti sebze, meyve, taze besinler ve doğal gıdaları tercih etmemesidir. Anne ve baba beslenmeye dikkat edip çocuk büyük ebeveynler tarafından sağlıksız olarak nitelendirdiğimiz şeker ve karbonhidrattan zengin, fabrika ürünü ve suni mamuller ile besleniyorsa da sonuç farklı olmayacaktır. Evin alışveriş kültürü, mutfakta, buzdolabında ve kilerde bulunan besinler, pişirme tarzı kökten değiştirilmeli ve beyindeki sinir hücreleri buna alışana kadar da bu yeni kültüre devam edilmelidir. Bu süreçte bağırsaklarımızdaki daha yararlı mikroorganizmaların sayısı artmakta ve beyine giden gıda istek sinyalleri de daha sağlıklı besinlere yönelik şekil değiştirmektedir. Bu yöntemlerle geleceğimiz olan çocuklar ve gençleri daha sağlıklı metabolizma ve organlarla hayata hazırlama şansımız artmaktadır.