Türküler ve Anne
Türküler anonim halk müziği ve anonim halk edebiyatı ürünleridir. Başlangıçta bir kişi tarafından yakılan/yaratılan türkü; kulaktan kulağa, yöreden yöreye aktarılarak her girdiği çemberde ilk halinden eksilmeler ve katılmalar yapılarak ilk söyleyeni unutulur ve bu anonimleşme sürecinde halka ait olma özelliğine ulaşır. Sözlü gelenek içinde oluşan ve ait oldukları yörenin kültürel kodlarını taşıyan türkülerde annenin önemli bir yeri vardır.
Genel olarak anne, çocuğu olan kadın olarak tanımlanır. Türk kültüründe ana / anne kelimesi büyük bir anlam içeriğine sahip olmuş; veren, üreten, doğuran, sahiplenen anlamında hep yer almıştır: tabiat ana, toprak ana… Toplumsal cinsiyet bağlamında toplumun kadına uygun gördüğü en önemli kimlik annelik olmuştur ve kadın bu kimliği ile daha çok ortak kabul görmüştür.Türkü geleneği içinde annelik, kutsal bir çerçevede ölçülendirilmiştir. Kadınlar tarafından icra edilen, kadının duygu ve düşüncesini dile getiren kadın ağzı türkülerde anne unsuru önemli olmakla birlikte evlat sevgisi, evlat kaybı / acısı vb. temalar işlenmiş olup türkülerin bir kısmı da ninni ve ağıt özelliği göstermektedir.
Annenin evlâdına seslendiği, çaresizliğin yalvarış yakarışın işlendiği türkü metinleri feryâdı dile getirmekle birlikte tiz seslerden pest seslere doğru bir seyir içermektedir.
Eledim eledim höllük eledim,
Aynalı beşikte (canan)bebek beledim.
Büyüttüm besledim asker eyledim,
Gitti de gelmedi (canan) buna ne çare,
Yandı ciğerim de (canan) buna ne çare.
***
Elma attım yuvarlandı
Gitti beşiğe dayandı
(Nenni oğul nenni yavru nenni balam uy)
Bebek beşikden uyandı
(Nenni oğul nenni yavru nenni balam uy)
Sana bebek diyemedim
Kalkıp emzik veremedim
Nenni oğul oğul
Nenni yavru yavru
***
Hem okudum hem de yazdım
Yalan dünya senden bezdim
Dağlar koyağını gezdim
Yiten yavru bulunmuyor
Kimi türkülerde anne etkin bir rol oynarken kimilerinde fedâkarlık göstermesi işlenmiştir. Kimilerinde erkek evlat sahibi olunması gerekliliğinin etkisi görülmüş ve anne erkek evlat sahibi olmak için Allah’a yakarmıştır. Kimilerinde ise evlenip çocuğu olmayan bir kadının yakarışı dile gelmiştir:
Aktaş diye belediğim
Tülbentime doladığım
Hak’tan dilek dilediğim
Mevlâ’m bu taşa bir can ver.
Kimi türkü metinlerinde katma / ziyade sözcük olarak kullanılan ana / anne kelimeleri müzik cümlelerini tamamlamış ve anne sığınılan bir liman olmuştur:
Geceler yârim oldu anam anam garibem
Ağlamak kârım oldu anam anam garibem
İstenmeyen bir evlilik yaşayan kadın, annesine şu şekilde seslenmiştir:
İki dağın arasında kalmışam
Bülbül gibi daldan dala konmuşam
Ne gün görmüş ne de murat almışam
Ana beni bir kötüye verdiler
Verdiler de günahıma girdiler
Baba evinden ayrılan gelin, yine annesine seslenmiştir:
Babamın bacası eğrice tüter
Annemin ekmeği burnumda kokar
Dayanamam benim bağrım taş değil
Kullar başına gelecek iş değil
Kadın temalı ve kadın ağzı türküler, geçiş ritüelleri dahil doğumdan ölüme / beşikten mezara kadar insan hayatını geniş bir hacimde işlemiştir: kına türküleri, ninniler, ağıtlar; evlilik ve zorla evlendirilme, çocuk yaşta evlendirilme, gurbet ve ayrılık, evlat sahibi olmak, ölüm, askerlik vb.
Türkü metinleri, Türk dünyası coğrafyasında ortaklık ve benzerlik göstermesi noktasında müzik ve diğer disiplinler için önemli ürünlerdir. Bu noktada kadınların müzik üretiminde yer alan, kadın ve dolayısıyla anneyi konu olarak merkeze alan ve kadınlar tarafından yakılan kına ile düğün türküleri, ağıtlar, ninniler gibi kadın ağzı türküler; halk müziğinin özgün yapısını korumakla kalmamış, bugüne kadar gelmesinin yanında gelecek kuşaklara aktarılmasını da sağlamıştır.
Cici Doktorum Diyor ki!
Anadolu türkülerinin bir çoğunun derinliklerinde bir annenin hüznü yatar.