Atatürk ve Sinema

29 Ekim milli bayramımız olmasının yanısıra benim için oğlumun doğduğu , cici doktorum Merve Başkan la tanıştığım şahane bir tarihtir.
Geçen yıl bu dergide yazdığım ilk yazım cumhuriyet bayramı vesilesiyle Atatürk ün oynadığı ve çok az kişinin bildiği 1933’te Gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu “Bir Millet Uyanıyor” isimli filmindeki rol alışından bahsetmiştim.

Atatürk İstanbul Elhamra Sineması’nda. (03.12.1930 Fotoğrafdakiler: Yanında kız kardeşi Makbule Atadan ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bulunmaktadır.
Fotoğraf Kaynağı: Atatürk Gazi Mustafa Kemal, Foto Cemal Işıksel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1969. Sayfa: 78
Fotoğraf Sanatçısı: Cemal Işıksel
Bu yıl da yine Atatürk ün sanata ve sinemaya olan ilgisiyle ilgili bir başka anıdan bahsedeceğim.
Kemal Film, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir film çekiyormuş. Çekimler uzun sürünce Atatürk Nurettin Baransel’e filmin neden bitmediğini sormuş. O da “Çünkü size ait sahnelerin çoğu hareketsiz resimlerden ibaret deyince ben seve seve filminizde rol alırım demiş ve olay şöyle ilerlemiş;
Fuat Uzkınay 1934’de Uzkınay’ın ‘Zafer Yollarında’ filmini izleyen Atatürk, filmi yeterli görmemiş ve çalışmalara devam edilmesini istemişti.
Filmde kendisinin yer aldığı bölümlerde hareketli görüntünün olmamasından dolayı filmin tamamlanamadığını öğrenen Atatürk, tepkisini şöyle dile getirmiştir: “Ben hayattayım… Millî Mücadele’ye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem hâlihazırda mevcut olduğuna göre çağırdığınız anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırdım. Bu, millî bir vazifedir. Çünkü Türk gençliğine bu mücadelenin nasıl kazanıldığını canlı olarak ispat etmek, hatıra bırakmak, ancak bu filmle mümkün olacaktır.”
1935 Yılında Ankara-Bursa ve Trakya bölgelerinde gerek Halkevleri’nde, gerekse köy odalarında filmli konferanslar verildiğini; toplumsal, bilimsel ve sağlık konularında filmler gösterildiğini ve bunları binlerce kişinin seyrederek yararlandığını güvenilir kaynaklardan öğreniyoruz. Bu filmlerin 100 adetinin ABD kaynaklı olduğu, diğerlerinin Almanya’dan edinildiği bilinmektedir.
Temelde bir tiyatro sanatçısı olarak kendini tanımlayan Muhsin Ertuğrul u Atatürk Dönemindeki sinemanın baş aktörü olarak nitelemek gerekir. Kameramanlıklarda Cezmi Ar’ın öne çıktığı, senaryolarda Nazım Hikmet Ran’ın tanındığı bu dönemde, sinemacıların devletin ve halkın ihtiyaçlarına yönelik filmlerin yeteri kadar üretilememesinde o dönemin yetişmiş insan kaynaklarındaki eksikliğin etkisi büyüktür.
10 Şubat 1937 tarihinde, ‘Öğretici ve Teknik Filmler Hakkında Kanun’, TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu yasaya göre; devlet daireleri, kişiler ya da kurumlar tarafından üretilecek eğitici ve teknik filmlerden her türlü vergi ve resim alınmayacak; sinemalar bu filmleri, konulu filmler öncesinde göstermek zorunluluğunda olacaklar; eğer bu yasaya uymazlarsa para cezasına çarptırılacaklardı. Ancak gerek işletmeciler, gerekse yapımcılar; eğitsel filmlerin uzmanlık işi olduğunu, uzman bulunamadığını ileri sürüyor; sonuçta ticari kaygıların öne çıkması nedeni ile zaten bulunmadığı iddia edilen eğitsel (terbiyevi) filmler göstermiyordu. Yıllar boyunca, ülke tarihinin en önemli olayları, Türk Ulusal Devriminin en coşkulu yılları, şahsiyetleri yeteri kadar belgelenmemiş; zamanın kucağında kalmıştır. Ve bir daha kazanılamayacak, yerine aynı değerde bir şey konulamayacak değer budur. Oysa Atatürk’ün doğrudan ilgisi ve bizzat desteği sayesinde ilk kez Müslüman Türk kadınları, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan ‘Ateşten Gömlek’ (1923) ve ‘Ankara Postası’ (1928) filmlerinde rol almışlardır.
‘Bir Millet Uyanıyor’ (1932) filmi ise Kurtuluş Savaşı’nın sayılı eserleri arasındadır.
Kadınlar ilk kez kadın-erkek bir arada onun açtığı adımla, birlikte film seyretmeye başlamışlardır. Bir gün… 1930’lar… Yönetmen Cezmi Ar, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Cezmi Ar, Mustafa Kemal’e, tabii şöyle dur, böyle dur, diyemiyor ama diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk, “Gel Cezmi gel, burada başkomutan sensin. Ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın.” diyor. Cezmi Ar hayatının son günlerinde; “Ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım.” diyecektir.
Bir başka gün… 1937 yılının Ankara’sında, Çankaya Köşkü’nde Atatürk, yönetmen Münir Hayri Egeli ile bir film senaryosu üzerine konuşmaktadırlar. Senaryoyu Atatürk yazmış, adını da koymuştur. Filmin adı, “Ben Bir İnkilap Çocuğuyum” olacaktır. Filmi Münir Hayri Egeli çekecek, Atatürk de oynayacaktır. Ama artık ömrünün son yıllarıdır ve bu tasarısı ne yazık ki gerçekleşemeyecektir.

Start typing and press Enter to search