Küçük Dev Kadın

II. Dünya Savaşı sırasında takvim yaprakları eskidikçe savaşın şiddeti artıyor, yönü de değişiyordu. Berlin’de artık neredeyse her gece sirenler çalıyor, bombalar geçenin karanlığını yırtarak düştükleri yeri günle buluşturuyorlardı. O gecelerden birinde Jale siren sesiyle birlikte yatağından fırladı ve ders notlarının yanında banyo edilmiş ve küçültülerek dosyalanması gereken antik şehir fotoğraflarını da alarak sığınağa indi, her zaman oturduğu tabureye oturdu ve eline makası alıp fotoğrafları aynı boyda olacak şekilde küçültmeye başladı. Çok geçmeden boğuk gümbürtüler eşliğinde sarsıntılar başladı. İngiliz bombaları düştükleri yerlerde büyük delikler açıyor ve ortalığı cehenneme çeviriyorlardı. Kimi bombalar oldukça yakına düşüyor ve sığınak, binanın silkelenmesiyle birlikte toza toprağa boğuluyordu. İşte böyle anlarda sığınağın içi mahşer yerine dönüyor, kıyamet yeryüzüne iniyordu. Sığınakta yankılanan ölüm kokan çığlıklar her defasında daha da korkunç bir hal alıyor, çocuk ağlamalarına karıştıkça dehşetin boyutları giderek artıyordu. Koca sığınakta sadece Jale elinde ertesi güne yetiştirmesi gereken işleriyle birlikte sessizce oturuyordu. Yüzünde en ufak bir gerginlik ve korku belirtisi yoktu. Düşen her bombada hafifçe gözlerini kısıyor, yüzünde acı dolu bir ifade beliriyor ve anında yok oluyordu. Fakat bu anlarda bile yaptığı işe asla ara vermiyordu. Bir anda büyük bir gürültüyle birlikte içinde bulundukları sığınak altlarından adeta gitti ve geri geldi. 

“Çok yakına düştü!” diye çığlık attı bir kadın çocuğuna sarılırken.

“Ölecek miyiz anne?” diye soruyordu küçük çocuk annesinin kolları arasından güçlükle nefes almaya çalışarak.

“Dışarı… Dışarı çıkmalıyız. Yoksa bir sonraki tepemize düşecek!” diye bağırdı yaşlı bir adam.

“Dışarısı daha tehlikeli. Burada kalmalıyız.” diyerek yaşlı adamı engellemeye çalıştı bir diğeri.

O anda bir büyük patlama daha oldu. Bu seferki daha da yakınlarına düşmüştü. Jale tüm iç organlarının titrediğini hissetti. Ama başını kaldırıp ne olduğuna dahi bakmadan, yine gözlerini hafifçe kısarak işine devam etti. Zira hocası Rodenwalt mazeret tanımazdı. Düşen son bomba sığınakta kargaşa çıkmasına yol açtı. İki kişi kapının önüne kendi bedenleriyle set çekmiş, diğerlerinin dışarı çıkmasını engellemeye çalışıyordu. Bu sırada avazı çıktığı kadar bağıran kadınlardan birinin gözü Jale’ye takıldı. 

“Sen nasıl bir insansın? Sağır mısın yoksa kör mü? Burada hepimiz ölmek üzereyken nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?”

Jale sığınağa girdiğinden beri ilk kez işini bırakıp kendisine bağıran kadına baktı. Onu tanıyordu. Daha sabah pansiyonun önünde karşılaşmış, selamlaşmışlardı. Kadın, sokağın köşesindeki küçük pastanenin sahibiydi. Kocası askere alındığı için dükkanın tüm sorumluluğu onun üzerindeydi ve Jale dükkanına her gittiğinde bu durumdan dert yanardı.  Son derece kibar ve aklıselim bir kadındı aslında. Demek savaş ortamının insanın omuzuna yüklediği endişe, yarattığı buhran ve ölüm korkusu bir insanı olduğu kişi olmaktan bu kadar uzaklaştırabiliyordu. Jale bunları düşünürken kadın hala ona bağırıyordu ama düşünceleri kadının canhıraş bağırışlarını bastırmıştı. Jale elindeki makası ve fotoğrafları bir kenara bıraktı ve oturduğu taburede kadına doğru döndü.

“Hanımefendi, çığlık atarak bombaların yönünü değiştirebileceğimi bilsem, emin olunuz sizden çok daha fazla bağırırdım.” dedi ve işini yapmaya devam etti. Bu sözlerden sonra o gece sığınakta, son bomba toprağa değene kadar silik çocuk ağlamalarından başka insan sesi duyulmadı. 

Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu olan Jale İnan gözünü kazı alanlarında açtı. Çocukluğu antik şehirlerin anılarla yıpranmış taş sokaklarında oyunlar oynayarak geçti küçük Jale’nin. Babası Aziz Ogan Osman Hamdi Bey’in çırağıydı ve onun tedrisatından geçmişti. Babasına duyduğu hayranlık, Jale’yi onun peşinden arkeolojinin büyülü dünyasına doğru sürükledi adım adım. Jale arkeoloji alanında sadece babasından değil, evlerine gelen dönemin önemli yabancı arkeologlarından da etkilendi. Büyük arkeolog Theodor Wieganf’ı ve ileride doktora hocası olacak olan  Rodenwalt’ı daha küçük bir çocukken tanıdı. Jale İnan’ın sözlüğüne “imkansız” kelimesi hiçbir zaman girmedi. O, tatlı dili ve sosyal zekasıyla insanları etkiler, mesleği ile alakalı istediği her neyse mutlaka yapar veya yaptırırdı. 2.Dünya Savaşı’nın başladığı sıralar Hitler’in geçit töreninde yahudi zannedilmek pahasına Nazi selamı vermeyerek yumruklanmayı göze alacak kadar da cesur bir kadındı. Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu olmakla birlikte Türk arkeolojisine yön veren pek çok bilim insanının da hocası ve manevi annesiydi.

Yazar

Start typing and press Enter to search