Çocuklarda Tutturma Atakları
Israrcılık, isteklerinde tutturma, inatlaşma ve bazen kriz şekline dönüşebilen yoğun öfkenin eşlik ettiği ‘temper tantrum’ olarak adlandırılan tutturma atakları ile özellikle 6 yaş öncesi/ okul öncesi dönemdeki çocuklarda azımsanmayacak düzeyde karşılaşmaktayız. Bu yazımda tutturma ataklarına hangi durumların neden olduğunu, atakların çözümü için ebeveynler olarak nelere dikkat gerektiğini ele almak istiyorum.
Tutturma 0-6 Yaş çocuklarında doğal bir tepki
Bitmeyen istekler, ısrarcılık, tutturma, isteğini elde etmek için ağlama veya gerçekleşmediğinde öfkelenme aslında 0-6 yaş dönemi çocuklarda karşılaşılması doğal olarak kabul edilen tepkilerdir. Çünkü bu yaş döneminde çocuklar bilişsel gelişim olarak daha ’benmerkezcil’ bir evrededirler.
Benmerkezcil evre nedir?
Benmerkezcil evrede çocuk kendini dünyanın merkezi konumunda hisseder, kendi istekleri çok değerlidir, gerçekleşmelidir, kendi istekleri ve davranışları çevresindeki insanlar tarafından da değer görmelidir, gerçekleştirilmelidir.
Burada önemli olan bu tepkilerin şiddeti, süresi ve çocuğun ve ailesinin hayatının ne düzeyde olumsuz etkilendiğidir.
Her çocuk istediğini elde etmek için ısrar edebilir
Pek çok çocuk istekleri gerçekleşmediğinde öncelikle bir süre ısrar edebilir, bu şekilde elde edemeyeceğini anladığında ağlama, bağırma, elindeki görece olarak çok daha zarar görmeyecek ve çevreye zarar vermeyecek nesneleri kontrollü fırlatma, kendine çok zarar içermeyen şekilde vurma, kendini yere atma davranışları gösterebilir. Bazı çocuklar bu davranışların hepsini yaşar, bazısı sadece ısrar edip bırakır. Yalnız daha az bir kısmı da olsa ağlamayı, öfke atağını bir türlü dindiremez. Kendine ve çevreye daha ciddi zarara neden olacak hareketler gösterebilir. Kafasını sert bir şekilde yere veya duvara vurabilir, elindeki cisimleri fütursuzca fırlatabilir, karşıdaki insana veya eşyaya zarar verebilir.
Neden bazı çocuk bu davranışları daha kontrollü yaşar, bazısında krize dönüşür?
Bu sorunun aslında tek bir cevabı yok. Çocuğun zihinsel ve duygusal gelişiminin tohumları gebelik öncesi döneme kadar uzanmakta ve diğer dönemlerle şekillenmektedir.
- Gebelik öncesi dönem: Anne babanın bir bebek sahibi olma konusunda istekli olmaları, kendilerini duygusal olarak hazır hissetmeleri, planlanmış bir gebelik olması, eşlerin birbirleriyle ilişkisi, ruh sağlığı, özellikle annenin gebelik döneminde stresinin az olması gibi konularda olumlu haneler ne kadar fazla ise çocuğun ruhsal gelişimi o kadar daha yolunda gitmeye meyilli olur.
- Doğum anı ve yenidoğan dönemi: Gelişimsel süreç doğum anı ve doğum sonrası dönem de devam etmektedir bir yandan. Zor doğum öyküsü, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, yenidoğan döneminde yaşanan güçlükleri bu evrenin zorlu geçmesine neden olabilir.
- Yaşamın ilk 1 yılı: Bebeğin bakım süreçleri, bakım verme işini kimin üstlendiği, bakım vericilerinde sık değişikliği olup olmadığı, annenin fiziksel ve ruhsal olarak bebeğinin yanında veya destekçisi olup olmadığı bebeğin güvenli bağlanabilmesi üzerinden önemlidir. Bebeğin bağlanma stili de onun mizacının şekillenmesinde, sonraki dönemlerde ebeveyni ve diğer çevre ile ilişkilerini belirlemede değerlidir.
- 2-3 yaş dönemi: çocukların dil gelişiminin hız kazandığı, farkındalıklarının arttığı, bebeklikten çocukluk dönemine geçtikleri bir dönemdir. Çocukluktan ergenliğe geçiş dönemi gibi bu dönemde de özerkliğini gösterme ihtiyacı yaşanır. Farkındalıklarının da daha arttığı, anne babaların olumlu olumsuz yanıtlarını alabilecekleri bir aşamadır. ‘Tam istedikleri gibi’ olması konusunda duyarlıdırlar, fizyolojik takıntılı dönem de deriz bu döneme; ‘Kapıyı ben açacaktım, sen açtın gibi’. Çocuklara yavaş yavaş sınır koyma, inatlaşmadan takıntılılıklarını hafif hafif kırmaya çalışma bu dönemde başlamalıdır. Bu dönemde çocuğun her isteği karşılandığı takdirde 3-5 yaş arası halen devam eden ‘benmerkezcil’ dönemde isteklerini kısıtlamaya çalıştığımızda çocukların tepkilerini daha kontrollü yaşaması güçleşir.
Çocuğun mizacı da verdiği tepkileri etkiler
Çocuğun genetik olarak doğuştan getirdiği karakter özelliklerinin, mizacının onun her gelişim dönemindeki tepkileri, güçlüklerle, engellenmelerle başetme becerileri üzerinde önemli bir katkısı vardır. Fakat mizaç her ne kadar doğuştan, yaradılışımız gereği sahip olduğumuz özelliklerimizi belirtse de yaşanılan ortam, ebeveynlerin yaklaşımları, tutumları, ruh sağlığı ile de şekillenmektedir.
Ebeveynler çocukların tutturma krizlerini önlemek için ne yapmalıdır?
- Öncelikle sizin ruh sağlığınız iyi olmalı: Öncelikle ebeveynin kendi ruh sağlığı ve eşlerin birbirleriyle işbirliği, sağlıklı sosyal etkileşiminin en önemli temelini oluşturur.
- Çocuklarınıza doğru rol model olun: Çocukların yaşamlarındaki ilk ve en önemli rol modelleri ebeveynleridir. Ebeveynlerin birbirleri aralarında gergin, stresli bir iletişim şeklinin olması çocukların da iletişimde öfkeyi tercih etmelerine zemin hazırlar. Bu nedenle eşler arasında yaşanılan çocuk yetiştirme tutumları veya diğer konulardaki anlaşmazlıkların elden geldiğince onun olmadığı ortamlarda çözün.
- Çocuklarınıza sözlü iletişim yollarını öğretin: Ailede, özellikle de eşler arasında sorunların sözlü iletişim yolu ile ele alınmaya başlanması, sonra bu modelin çocukla ilgili olmayan konularla ilgili örneklerinin çocuğun gözü önünde de gerçekleştirilmesinde fayda vardır. Böylece çocuk kendisi de bir arkadaşıyla ve ebeveyniyle anlaşmazlık yaşadığında büyüdükçe sözlü iletişim yollarını tercih etmeyi öğrenir.
- Çocuğunuza sınır koyabilmeyi öğrenin: En önemli hususlardan biri çocuğumuza sınır koyabilmektir. Gerçekleşmesi güç isteklerini sırf kriz yaşamasın, öfke atağına girmesin veya ‘öfkelendirirsem sinirli bir kişilik yapısına sahip olur veya mutsuz bir çocuk olur’ düşünceleriyle yerine getirmeyin. Çocuklar bu dönemlerde isteklerinin gerçekleştiğini gördüğünde ‘yeter bu kadar ne istediysem yaptılar, daha fazlası da fazla olur☺’ diyemezler, bu anlamda bilinçdışı istek ve dürtülerini kontrol edebilme evresine henüz ulaşmamışlardır. Bu konuda bir çerçeveye, yönlendirmeye ve sınırlamaya ihtiyaç duyarlar. Bu sınırları nasıl getireceğimiz işin kilit noktası.
- Çocuğunuza tutturduğu şeyin neden olamayacağını anlatın: Bu konuda öncelikle çocuğumuza yaş dönemine göre daha kısa veya uzun cümlelerle istediği şeyin neden olmayacağını anlatmalısınız. Çocuklar sözlü ifadenizi anlayacaklardır, fakat genelde hemen ikna olmazlar ve üstelemeyi tercih ederler. Böyle olduğunda daha kısa cümlelerle bir iki defa daha anlatmaya çalışabilirsiniz. Daha sonrasında ise anlatmaya devam etmeden isteğini gerçekleştirmeyeceğimizi sakin, net ve tutarlı duruşunuzla hissettirebilirsiniz.
- Çocuğunuz istediği olmadığında öfkelendiğinde sakin olun: Bu sürede çocuğun öfkesi canlandığı takdirde öfkesini hemen dindirmeye çalışma konusunda aceleci olmamak, kendi öfkesini dindirebilme konusunda ona fırsat tanımakta fayda var. Öfkesi dindikten sonra çocukla tekrar iletişime geçmek gerekir. O zaman öfke ile tepki çekemediğini, sakin olduğunda ebeveynin ona daha yakın olduğunu öğrenir. Böylece öfke davranışını koşullamamayı ebeveynler olarak sağlamış olursunuz. Çocukların büyük bir kısmı bu yolla öfkeyi dindirebilmekte, istekleri konusunda ebeveynleri benzer tutumları tutarlı bir şekilde sergilediğinde de artık netliği anlayıp daha az durumda öfke boyutuna gelen ısrarcılıkları olabilmektedir.
Baş edemediğiniz durumda Çocuk Psikiyatristinden destek almalısınız
Yalnız zor mizaç özelliklerine sahip çocuklarda, ebeveynler arası tutum farklılıkları olduğunda, ebeveylerin tahammül süreleri yeterli olmadığında, aynı istikrarı farklı tutturmalarda sürdüremediklerinde durum tam tersine dönebilir. Çocuğun öfke kontrolü giderek daha da güçleşebilir. İçinden çıkılması zorlu durumlar için bir çocuk psikiyatristi uzmanının görüşünü ve desteğini almak, güçlük noktalarını belirleyip aşama aşama güçlükler üzerinde çalışma fırsatı sağlayabilir. Böylece problemlerin kronikleşmesini, ilkokul ve ergenlik yıllarına taşınmasını önlemiş oluruz.
Cicidoktorum Diyor ki!
Çocuklarınızın her istediğini yapınca iyi ebeveyn olunmaz.
Sınır koymak çocukları güvende hissettirir.