Klimt’in Öpücüğünün Fısıldadıkları
Dr. Tutku Taşkınoğlu ile Tıbbın Sanata İz Düşümü
Gustav Klimt(1862-1918), sembollerle bezediği resimleri ile geleneksel sanatın sınırlarını zorlayan, geleceğin modernistlerine ilham olan 20. yüzyılın en cesur ressamı.
1862’de Viyana’nın hemen dışındaki Baumgarten kasabasında yedi çocuklu bir ailenin oğlu olarak doğdu. AnnesiAnna, opera sanatçısı olmak isteyen yetenekli bir müzisyen, babası Ernst, altın oymacısı ve yetenekli bir ressamdı. Bu mütevazi ailede büyüyen Klimt’in sanat yeteneği olması kaçınılmazdı. 14 yaşında Viyana Sanat Okulu’ndan bir burs kazandı ve akademinin yıldız öğrencisi oldu. Kardeşi de onun yolundan geldi. Aynı okuldan mezun olan iki genç kardeş, iç mimarlık ofisi açıp ve kamu binalarının duvarlarını resimlerle bezemeye başladılar. Viyana Burgtheater tiyatrosunun duvarları ve Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nin tavanı dahil çok sayıda esere imza attılar.
1888’de İmparator Franz Josef I’in elinden Altın Liyakat Nişanı’nı alan Klimt’in hayatında her şey 1891’de babasını ve hemen ardından kardeşi Ernst’i kaybettiğinde değişti. Ernst beklenmedik bir şekilde, perikard iltihabından öldüğünde Gustav’a bitmemiş resimlerinin yanı sıra henüz 1 yaşında olan kızını bırakmıştı. Ailenin sorumluluğu, babası ve kardeşinin kederi ile savaşan Gustav’a kalmıştı.
Onu hayata bağlayan resimlerdi. 1897’de genç, geleneksel olmayan sanatçıların çalışmalarını destekleyen, modern sanatın önemli bir köşe taşı olan Vienna Secession kurdu. Bu ayrılıkçı grubun çalışmaları, tıp, müzik ve felsefe gibi çeşitli alanlarda Viyana’nın yeni entelektüel ve kültürel yapısını oluşturacaktı. Klimt’in başkanlığında, zamanın en etkili grubu olmuştu.
Klimt, sanatı ve hayatı hakkında konuşmayı sevmez “Benim hakkımda birşey bilmek isteyen resimlerime dikkatlice bakmalı’’ der anlatmak istediklerini eserlerinin fısıldadığını ima ederdi. Kadınlar konusundaki şöhreti kötüydü, hem tuvallerini hem de stüdyosunu dolduruyorlardı. Portresini çizdiği her kadınla ilişkisi olduğu, en az on dört gayri meşru çocuğu olduğu ama sadece dördünü tanıdığı söyleniyordu. Ama uzun soluklu tek bir ilişkisi vardı; Viyana’da bir moda salonunun sahibi Emilie Flöge. İlişkilerinin boyutunu kimse bilmiyordu ama kesinlikle çok hassas ve özeldi. Bir çok eserinde resmettiği bu özel kadının adı Klimt’in son soluğunda da dudaklarından dökülüvermişti; “Emilie’yi ara”
Klimt,sembolist imalarla kişisel estetik tarzını geliştiriyor, değişiyordu. Klasisizmden çok uzaklaşmıştı. O dönemde Viyana Üniversitesi için yaptığı duvar resimleri pornografik bulununca sergilemeyi reddetti ve asla başka kamu binasına resim yapmayacağına yemin etti.
Sembolizmin öncüsü Klimt’in stili, ünlü eseri “The Kiss-Öpücük’’ te çok belirgindi. ‘’The Kiss- Öpücük’’i1908’de Viyana sanat galerisinde sergiledi. Kır çiçekleri ile dolu bir yamaçta diz çökmüş kucaklaşan bir çifti tasvir ediyordu. Adeta gerçek olmayan bir dünyadaydılar. Geometrik desenleri olan bir cübbe giymiş ve başında sarmaşıklardan tacı olan adam, öpmek için kadına eğiliyordu. Adamın yüzü gizlenmişti ve başına taktığı taçla Roma İmparatoru Justinianus’a bir gönderme yapıyordu; kadının başını elleriyle tutuyor ve bedenini sarmaladığı pelerini ile onu kontrol altına alarak otoritesini hissettiriyordu. Erkek helezon çizgilerle ve dikdörtgen formlarla resmedilmişken kadının kıyafetleri ve saçları çiçeklerle bezenmişti; renkli, desenli elbisesi erkeğin giysisiyle tezat oluşturuyordu. Kollarını partnerinin boynuna dolamış, gözleri huzur içinde kapalıydı. Kadının sükunetini ve mahremiyeti vurgulayan dokunuşlarla tablo, ressamın aşka özlemini ve bulma arzusunu anlatıyordu.
Ama Viyana’nın saygın galerisi Belvedere’de sergilenen tablonun kulağımıza fısıldadıkları sadece bu kadar mıydı? Çiçek motifleri, renkli daireler vesalkım filizleri bize ne anlatıyordu?
Klimt’i tanıyanlar onun bu kadarla yetinmeyecek kadar büyük bir sembolist olduğunu biliyorlardı. Klimt, Darwin’in evrim teorisini, insan varlığının hayvanlar alemindeki yerini ve canlılarda gözlemlenen üreme süreçlerini merak ediyor, gebelik, hamilelik, doğum, ergenlik, yaşlanma ve ölüm dahil olmak üzere tüm yaşam döngüsünü gizli veya açık bir şekilde resmediyordu.
O halde tabloya bir de şu gözle bakalım; aşıkların giysilerindeki desenler ile sperm, gamet, ovum (yumurta) biçimleri arasındaki benzerlikler olabilir mi? Erkeğin pelerinindeki spermler ve kadının elbisesindeki yumurtanın, döllenme ve erken embriyo gelişimini tasvir eden desenlerle döşeli “bir üreme (doğurganlık)tablosu”.
Klimt, sanat ve bilim arasındaki ilişkiyi güçlendiren bir grubun üyesiydi ve embriyolog Hans Przibram ile çok iyi arkadaştı. Grup, sanatçılar, yazarlar, doktorlar, bilim adamları ve gazetecilerden oluşuyor, özel salonlarda ve ev toplantılarında bir araya geliyordu. Viyana Üniversitesi anatomi başkanı Emil ve eşi Bertha Szeps Zuckerkandl sanatçılar için bilimsel konferanslar düzenliyorlardı. Klimt ise bu toplantılarda öğrendiği embriyolojik ve biyolojik formları resmedip sanatına entegre ediyordu. 1903’e kadar resimlerinde çıplak gözle görülebilen hücresel yapılar resmederken Zuckerkandl’ın derslerine katılmaya başladıktan sonra mikroskobik biyolojik süslemeler kullanmaya başlamıştı.
‘’TheKiss- Öpücük’’ teki adamın pelerinindeki beyaz hale içindeki imajlar 1890’larda Friedrich Meves (1868-1923) tarafından çizilen sperm, spermatidler ve spermatik kılıfları andırırken kadının elbisesinde renkli çok sayıda oval desenler ve daire kümeleri, aynı dönemde yaşayan Alman biyolog Ernst Haeckel (1834-1919) tarafından 1903’te resmedilen embriyonun oluşumunu; bir zigottan, blastomer ve morulaya tekrarlanan bölünme sürecini hatırlatmaktaydı.
Kadının giysisinde bir yumurtayı ve onu çevreleyen sperm başlarını çağrıştıran imajlar, İsviçreli biyolog Hermann Fol (1845-1892) tarafından tarif edilen döllenme, spermin yumurtaya penetrasyonunutasvir ediyordu.
‘’The Kiss- Öpücük’’’teki hücre formları, gametler, hücre bölünmesi ve epitel hücrelerine benzeyen imajlar ‘’yaşam döngüsü şeması’’ndaki ilk bölümdü, ardından benzer formları ‘’Danaë’’ ile genç bir kızda, ‘’The Three Ages of Woman -Kadının Üç Çağı’’nda ise çocuk, anne ve yaşlı bir kadın tasvirinde sürdürdü ve Klimt bize sadece hayallerini, umutlarını, aşklarını değil bilimi de fısıldayan bu üç tuvali 1908’de Viyana’daki Raum sanat sergisinde aynı anda sergiledi.
Cici Doktorum Diyor ki!
Klimt’in Öpücük tablosunu altın varak, gümüş ve platin içeren bir tuval üzerine yaptığını biliyor musunuz?