Çocuk Gelin Yoktur, İstismar Edilen Çocuk Vardır…

Türkiye’nin yıllardır süregelen en önemli ve en büyük sorunlarından biri, günümüzde dahi hala çözülemeyen erken yaşta evlendirilen kız çocukları sorunudur. Çocuğa yönelik cinsel istismar ile ilgili olarak, ertelemeksizin önlem alınması ve yaptırımların arttırılması gerekmektedir. Ne acıdır ki, hala günümüz Türkiye’sinde binlerce kız çocuğu zorla evlendirilmekte, hayallerine ve hayatlarına veda etmektedir.

Cinsel istismar eylemi ortaya çıkmadan önce koruyucu önleyici çalışmaların gerçekleştirilmesi gerektiği gibi,  cinsel istismar eyleminin ortaya çıkmasının ardından faillere yönelik cezai yaptırım süreci ve istismara maruz bırakılanların psikolojik/pedagojik destek sürecini de içeren sağlık tedbirlerinin alınması gerekmektedir. Koruyucu ve önleyici çalışmaların en önemli ayaklarından birini yasal düzenlemelerin çocukların üstün yararını gözetecek biçimde düzenlenmesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda öncelikle; 18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğu unutulmadan yasaların oluşturulması gerekmektedir.

Erken yaşta evlilik çocuklar açısından kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir. Erken yaşta evlendirilen çocuklar eğitimden uzaklaşmakta, şiddete ve istismara maruz kalmaktadır. Çocukların istismara maruz bırakanlarla evlendirilmesi, cinsel istismarın yasal yollarla sistematik hale getirilmesine yol açmaktadır. 

Öncelikle “çocuk” ve “cinsel istismar” kavramlarını ve mevzuatta yer alan düzenlemeleri açıklayarak başlayalım;

5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu, “çocuk” kavramını “Daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiolarak; “korunma ihtiyacı olan çocuk” kavramını ise “Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuk” olarak tanımlar. 

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6. Maddesinde de; “Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi anlaşılır” hükmü bulunmaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun “Çocukların Cinsel İstismarı” başlıklı 103. Maddesinde;

Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. “Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz.” (*) Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, (*)

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.

Hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla Türk Ceza Kanunu hem kendi içerisinde hem de Çocuk Koruma Kanunu ile çelişmektedir ve 18 yaşının altındaki her bireyin çocuk kabul edilmesi gerektiği yerde cinsel istismar suçunda 15 yaşını tamamlamış ancak 18 yaşını tamamlamamış çocuklar için yeterli koruma sağlanmamıştır. 

Bununla birlikte, yine Türk Ceza Kanunu’nun “Reşit Olmayanla Cinsel İlişki” başlıklı 104. Maddesinde;

Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, “iki yıldan beş” yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hükmü bulunmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, ülkemizde failler tarafından en çok kullanılan savunma argümanı mağdurun “rızasının (!)” olmasıdır. Çocuğun rızası olmaz; çocuk korkar, çocuk baskı altında tutulduğu için konuşamaz, çocuk tehdit edilir, çocuk şiddet görür ama çocuğun rızası olmaz. Bununla birlikte, kanun metninde yazılı “şikâyet üzerine” ibaresi de yine istismarın önünü açmakta, şikâyet edilmemesi halinde fiili cezasız kılmaktadır. Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun sayılan ilgili maddelerinde öngörülen cezaların yetersizliği ve ağırlaştırılması gerektiği de bir gerçek olup, ülkemiz genelinde bu hususlardaki denetim eksikliği de yine erken yaşta yapılan evliliklerin ve çocuk istismarının önüne geçilmesindeki engellerden biridir.

Türk Medeni Kanunu’nun “Evlenme Ehliyeti – Ehliyetin Koşulları” başlıklı maddesine de bakılacak olursa;

Kanunun 124. Maddesinde; Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez.

Ancak, hakim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.

Hükmü bulunmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nda yer alan bu düzenleme, çocuğu erken evlenmenin olumsuz fiziksel ve psikolojik tüm sonuçlarından korumak için kesinlikle yeterli değildir ve evlenme ehliyeti yaşının 18 olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Söz konusu olan 16 ve 18 yaş aralıkları, çocukların halen ergenlik döneminde bulundukları yaş gruplarıdır. Bu dönemlerde çocukların aile birliğinin içerisine sürüklenmesi, hele ki kendilerinden yaşça çok büyük bireyler ile evlendirilmeleri çocukların gelişimlerini olumsuz etkilemekte, her defasında altını çizerek önemini vurguladığımız çocuğun üstün yararının gözetilmesi ilkesine aykırı düşmekte, henüz çocuk olan bireylere yetişkin sorumlulukları yükleyerek çocukların hayatları söndürülmektedir.  

Ülkemizde 18 yaşının altındaki bireylere pek çok hak tanınmamaktadır ve bu bireyler velayet ve/veya vesayet altındadır. 18 yaşının altındaki bir birey tek başına banka hesabı açamaz, ehliyet alıp araç kullanamaz ve hatta okul kaydını dahi velisi/vasisi olmadan tek başına yapamaz. 18 yaşının altında bir birey oy kullanamaz ve vergi mükellefi olamaz. Söz konusu bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak buna rağmen evlilik yaşının kanun ile 17 olarak öngörülmesi, hatta veli izni ve hâkim kararı ile 16 yaşındaki birinin evlenebilir olduğu düzenlemesi kabul edilebilir bir husus değildir. Tüm bu nedenlerle; Türk Medeni Kanunu’nda yapılacak bir değişiklik ile evlenme ehliyeti yaşının da 18 olarak düzenlenmesi gereklidir.

Her şeyden önce teşhisi doğru koymak ve doğru sonuçlara varmak gerekir. Çocuk yaşta gerek resmi gerek ise dini nikâhla evlendirilen, oyun oynaması, hayaller kurması, okula gitmesi, eğitim alması gereken yaşta bir erkeğe “kadınlık”, bir eve “hanımlık”, kendi çocukken doğurduğu çocuklara “annelik” yapmak zorunda bırakılan kız çocukları değil, buna sebep olan buna göz yuman bunun için gerekli tedbirleri almayan anne-babalar, insanlar, toplum ve devlet suçludur. Dini nikâh kıyan imamların suç işlediği kabul edilmeli, çocuğunu zorla evlendiren aileler tespit edilerek cezalandırılmalı, küçük yaştaki kız çocuklarıyla evlenen erkekler ağır şekilde cezalandırılmalı, çocuklar devlet korunmasına alınarak eğitimlerinin devamı sağlanmalıdır. 

Çünkü, çocuk gelin yoktur, istismar edilen çocuk vardır… 

Cici doktorum diyor ki!

Çocukluk o kadar kısa ki… Doya doya yaşamak gerek. Gelin olmak için çoook vakit var.

Avukat

Start typing and press Enter to search